Sırtımızda ilkel zamandan kalan ağır yük, doğan altın çağın gözlerimizi yakan ışığıyla arada kalmış çocuklar onlar. Mutsuzlukları bundan.
Olageldiği üzere. Basit dürtülerin gelenek, kültür, ideolojiyle karanlık kutulara hapsetmeye çalıştığı ışıktır onlar.
Yoldan çıkmış ya da tuhaf diye kızılan gençler, bilinçli ya da bilinçsizce, farklı yollarla bu karanlık kutulara karşı koyuyorlar.
Hislerle, hayvansal açlığı gidermek için kurulmuş ideolojiler, artık pratik hayatta rahatlamayı sağlayarak onları mutlu edemiyor. Sınırların kalkmaya başladığı ve ihtiyaçlardan çok ”insani üstünlüğün” paylaşıldığı zamanlara ilerliyoruz.
Bedenen hayvan oluşumuz kaynaklı, günlük hayatımızı kolaylaştırmak için, genelde bilinç dışı kurduğumuz, gereksinim, ilgi ve arzularımızla şekilleniyor düşüncelerimiz. Aynı amaçlara ermek için geçici, pratik yolları sağlamak için ediniyoruz fikirleri. Bir şeyin yanlış ya da doğruluğunu da bu ilişkiye göre kuruyoruz.
“Bayağı dürtülerin yüksek tinsel amaçlar seviyesine yükseltilmesi…”(S.Freud) ise kaçınılmaz. Bunun “nasıl”ından ziyade sonucuna bakalım.
“Baskın” çoğunluğun desteğiyle gücü eline alan iktidarın, kendini meşrulaştırma çabaları bir sonuçtur, örneğin. Tüm inanç ve değerlere tutunur. Kendini kaçınılmaz, mutlak, doğal gösterir. Evrensel olduğunu söyler. Kendi içinde yanlışlamanız mümkün değildir. Farklı olanları değiştirir ve dönüşmeyenleri dışlar.
Bu konuda düşünürken kişisel çıkarları ve taraflı tutumlarımızı bir kenarda bırakarak, orada yokmuşuz gibi davranarak konuyu görmeliyiz.
Zihinler bu karanlık kutularda hapsolduğundan gerçeğin ışığını algılayamayabilir. Ancak günümüzün genç nesli, ilerleyen medeniyetle ortaya çıkan, bilinçsiz bir farkındalık halinde. Bu da onlar arasındaki mutsuzluğun temel sebebi sanırım.
Yukarıda bahsettiğim basit dürtülerden yola çıkarak oluşan, kültürel ve tarihsel güçler tarafından oluşturulmuş zihinler, aldatılmışlıklarının, onları esir eden bu güçlerin ayrımına nasıl varacaklar?
Düşünme sistemlerini, birikimlerini yok sayıp, onlardan bağımsız onları nasıl eleştirecekler?
Anlattığım oluşum şekli sırasıyla, kişinin karakteri halini almış, diğer kelimelerle onu karanlık kutusuna hapsetmiş, robotlaştırmış. Kişinin “alın yazısı” mıdır bu?
Bu kavramın dahi o esaret günlerinin bileklerde bıraktığı zincir yarası gibi olduğunu düşünüyorum. Bence güneşli gökyüzü, karanlık kutudan çıkıp özgürce kanat çırpmanızı bekliyor.
Utku Cem
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder