İklim değişikliği ve bilinçsiz kullanımla ekolojinin dönüştüğü
hal artık kapımıza dayandı. İstanbul Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Güven
Özdemir 2008 yılında yaptığı açıklamada (Sakarya
Rehberim): “Küresel meteorolojik ve hidrolojik parametrelerde gözle görülen
ve yaşam şartlarını olumsuz etkileyen değişimler süreklilik kazandı.” Diyor ve
ekliyor: “Sapanca Gölü'nü besleyen yer altı sularının aşırı ve bilinçsiz
kullanımı göle giren su miktarında çok ciddi kayıplara neden oluyor.”
Peki bir gölün ekolojik sistemi nelerden oluşur ve eğer bir
tehdit söz konusuysa tehlike altında olanlar nelerdir?
Bir gölün ekosistemi[1]
canlı bitkiler, hayvanlar ve mikro-organizmaları bunlarla birlikte cansız,
fiziki ve kimyevi çevreyle olan etkileşimi içerir.
Göl ekosistemini etkileyen başlıca cansız etkenler; Işık, sıcaklık,
rüzgar ve kimyevi yapıdır.
Işık; Fotosentez süreci için gerekli güneş enerjisini sağlar.
Canlı sistemi için hayati enerji kaynağıdır. Işığın ulaştığı derinlik,
fotosentez kapasitesini etkiler. Sıcaklık; Barındırdığı canlıların çoğunluğu,
vücut ısılarını bulundukları çevreye göre ayarladıklarından, bu çevre etkisi
çok önemlidir. Göl sıcaklığı mevsimlere göre değişkenlik gösterir. Rüzgar; Açık
ekosistemlerde rüzgar türbülansa neden olur. Bu türbülans su kütlesindeki
besinlerin dolaşımını sağlar ve canlı türleri için kritik ehemmiyettedir.
Kimyevi Yapı; Oksijen, canlı solunumu için temel teşkil eder. Göller, geçirgen
suyun havayla temas ettiği bölgede, sistemdeki su dolaşımında ve çoğunlukla
dahili organizmaların ürettiği oksijen miktarına bağlıdır. Bitki bakımından zengin
olan göller mükemmel oksijen dalgalanımına sahiptir. Bir diğer madde,
fosfordur. Fosfor tüm organizmaların DNA ve RNA bileşeninde mevcuttur. Fosfor,
atmosfer ya da çoğunlukla akarsular vasıtasiyle göle katılır. Sisteme alg ve makrofitler[2]
aracılığıyla bağlanır.
Göl ekosisteminin canlıları; Bakteriler, birincil üreticiler,
omurgasızlar, balık ve diğer omurgalılardır.
Bakteriler, göllerin her bölgesinde bulunur. Sistemin
metabolizmasını geri dönüşümle besleyen önemli rol üstlenirler. Birincil
üreticiler; Algler göllerdeki esas fotosentezcilerdir. Oksijen ve yiyecek
sağlayıcıların en önemli parçalarıdırlar. Su bitkileri diğer birincil
üreticilerdir. Mikrofitler yiyecek, oksijen ve doğanın inşasında ana
kaynaklardır. Omurgasızlar; Su kütlesindeki minik canlılardır. Yengeç, kerevit,
karides, midye, salyangoz gibi. Çoğunlukla su bitkilerinin olduğu, zengin
oksijen ve ılık iklimin bulunduğu bölgelerde yaşarlar. Onlar için çökeltiler ve
bitkiler avcı balıklardan korunmak için harika mekanardır. Soğuk, karanlık ve
oksijensiz sularda çok azı yaşar. Oksijen kıtlığı nedeniyle genellikle kırmızı
renktedirler. Balık ve diğer omurgalılar; Balıkların farklı letal ısıları,
oksijen çözümleme gerekleri ve eylemleri ve davranışlarına bağlı yumurtlama
ihtiyaçları vardır. Yüksek düzeyde gezici ve bu yüzden de bir bölgeden diğerine
geçerken cansız çevreyle uyumlu olması gereklidir. Yaşamlarının çeşitli
evrelerinde değişik meskenlerde bulunurlar. Bir çökelti yuvasında yumurtadan
çıkar, yiyecek açısında zengin ve korunaklı otlarla kaplı alanlara taşınır ve
nihayetinde bir yetişkin olarak gölün enginliğine açılırlar. Diğer omurgalılar,
amfibiler ve sürüngenlerdir. Kurbağa, semender, yılan, kaplumbağa, timsah ve
büyük miktarda su kuşu türleri gibi. Pek çok balık türü tüketici olarak önem
taşır ve yukarıda sayılan omurgalı türlerin çoğu avcıdır.
Bir gölün canlı çeşitliliği, yüz ölçümüyle doğru
orantılıdır. Bunu etkileyen; Sıcaklık, asidik özelliği, besin bolluğu, doğal
koşullar, türleşme seviyesi ve rekabet gibi özelliklerdir.
Ekosisteminin canlı ve cansız üyeleri ve aralarındaki
etkileşime dair bilgi edinmemizi sağlayacak makale ve çalışmalar yönünden Sapanca
Gölü hala bakir görünse de, yadsınamayacak çalışmalar var.
İstanbul ve Çanakkale Üniversitesi’nden Müfit Özuluğ, Ali
Serhan Tarkan, Özcan Gaygusuz ve Çiğdem Gürsoy “Journal of Fisheries Sciences”da
yayımlanan Sapanca Gölü’nün balık çeşitlerini içeren bir makale
yayımlamışlar. Bir diğer araştırma ise, Sakarya Üniversitesi’nden Ali Uzun’un
SAÜ Fen Edebiyat Dergisi’nde yayımlanan Sapanca Gölü’nde yer alan kuş
faunasının incelendiği makale.
Muğla Sıtkı Koçman, İstanbul, St. Andrews Üniversitesi ve Çek Cumh. Bilimler
Akademsi’nden; Ertan ERCAN, Özcan GAYGUSUZ, Ali Serhan TARKAN, Martin REICHARD,
Carl SMITH’in yaptığı, Sapanca Gölü’ndeki çift kabuklu yumuşakçaların
ekolojisine dair makale,
Türk Zooloji Dergisi’nde yayımlanmış. Sapanca Gölü’nün geçmiş zamanlardaki
iklimi, sebep sonuç ilişkileri ve tarihi deprem belirtilerinin tanımlanmasıyla
ilgili bir
inceleme ve göl çökeltisinin oluşmasında insanın etkisini açıklandığı bir makale
de mevcut. Ayrıca Sapanca Gölü’nün çökelti yüzeylerindeki metal değerinin
artışını anlatan bir inceleme
yapılmış.
Anlaşılan o ki, kapsamlı bilgi veren ve dikkatleri bu
kıymetli sisteme çeken çalışmalar göz önüne alınmadığı gibi, ne bu değerden
faydalanan insan ne de barındırdığı yaşamlar namına olumlu yönde bir gelişme
olmamış.
Dr. Özdemir ise, “Gölün
doğallığının korunması için yerel yönetimlerin, çevre ve doğa örgütlerinin bir
araya gelerek gölü gerçekten sahiplenme adına organize bir çalışmada
bulunmadığını” söylüyor. Üstelik, Özdemir’in iddiaları bunlarla sınırlı değil. Plansız
büyüme, sanayileşme, sayıları artan su fabrikaları gibi insan etkileri, küresel
iklim değişiminden daha tesirli ve çabuk sonuçları doğuruyor.
Prof. Dr. Meriç Albay |
İstanbul Üniversite’siden Prof. Dr. Meriç Albay: “Çeşitli nedenler ve amaçlarla yapılan
aşırı su çekimleri göllerde ekosistemi tahrip etmeye, canlılar üzerinde baskı
oluşturmaya başlamıştır.” Diyor 2013 yılında Sakarya
Haber’de yayımlanan haberde ve “Geçmiş yıllar ile mukayese edilemeyecek
büyüklükte siyanobakteri artışları ortaya çıkmıştır. Bu durum ve çekilen su
miktarı aynı büyüklükte devam ederse gelecek yıllarda sorun daha da
büyüyecektir.” Diyerek soruna vurgu yapıyor. Suyosunu toksinleri, dikkat
çekici boyutlara ulaşmış gözüküyor. Aynı ölçüdeki gözle görülür bozulmaları
tespit etmek hiç de zor değil.
Sapanca Gölü’nde
dalgıçlık yapan Recep Şen DHA’ya verdiği mülakatta,
göl tabanında her zaman gördükleri su kaynaklarını, orta derinlikte olan
balıkları göremediklerini açıklıyor.
Halihazırda,
Nisan 2014’de Sapanca Gölü arıtılama ve kullanılamaz su seviyesine gelmiş
bulunuyor. Tabii bu karşı karşıya olunan felaketin yalnızca insanları ilgilendiren
kısmı. Ekolojinin aldığı tahribata dair şuana dek yapılmış bir çalışma yok.
Konuyla ilgili
son açıklamada SASKİ (Sakarya Su ve Kanalizasyon İdaresi) Başkanı Rüstem Keleş: “Alternatif
kaynak oluşturmak için çalışıyoruz, Pamukova – Geyve Eskiyayla Havzası’ndan
sağlanan suyla Sapanca Gölü’nün rahatlatacağız.” Diyor.
Sakarya
Büyükşehir Belediyesi Başkanı Zeki Toçoğlu’nun da, ancak 3 yıl sonra
tamamlanacağını söylediği Akçay Baraj Projesi vasıtasiyle sorun üzerinde
çalışıldığını duyurmasına
bakılarak, gölün şu anki vaziyetini anlamak ve yakın zamanda alacağı hali tahmin
etmek çok da zor değil.
UtkuCem – 2014 Nisan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder