Marshall McLuhan |
Büyük veriye
girerken, araştırmacı ve planlamacılar özel ve kamusal davranışların matematik
modellerini inşa ediyorlar. Ancak istatistiki veriler sosyal meselelerin derin
kaynaklarını ortaya koymaktan ziyade gizleyebilir.
1969’da Playboy, medya teorisyeni Marshall McLuhan’la
serbest, uzun bir söyleşi yayımladı ve altmışların simgesi hem çekici hem de
itici bir gelecek portresi resmetti. Dijital bilgisayarların verileri analiz
etme ve mesajların iletim marifetini fark ederek, nihayetinde makinaların toplum
işleyişine ince ayar vermede yaygınlaşabileceğini öngörmüştü. “Bilgisayar, insan
farkındalığını en iyi hale getirecek biçimlerde hayatı modelleyecek bir küresel
termostat ağı kurmada kullanılabilir.” Demiştir. “Halihazırda, faydalı yönde
toplumu programlama amacıya bilgisayar kullanacak teknolojik imkan mevcut.” Belirttiği
üzere, bunun gibi merkezileşmiş kontrol “beyin yıkama veya daha kötüsünü”nün
hayaletini hortlattı. Ancak “Aslında toplumları programlamak, oldukça yapıcı ve insani yürütülebilirdi.” Diyerek
sözlerine devam ediyor.
Röportaj, bilgisayarların genel olarak gizli bilimsel ve
sanayi hesaplamalarda kullanıldığı bir zamanda ortaya çıktı. Zamanındaki çoğu
okuyucuya McLuhan’ın sözleri delice olmasa bile inanması güç geliyor olmalı.
Şimdi ise, peygamber vari. Her yerdeki akıllı telefonlar, kaçınılmaz Facebook ve
Google Glass gibi giyilebilir bilgisayarların ortaya çıkışıyla, toplum dijital
bir algı sistemi kazanıyor. İnsanların konum ve hareketleri, günlerini
geçirirlerken takip edilip inceleniyor ve neticede oluşan malumat derhal geniş
sunucu çiftliklerine iletiliyor. Bütün bu “büyük verileri” çözümlemek için
ihtiyaç duyduğumuz logaritmaları yazdığımızda, pek çok sosyolog ve
istatistikçinin inancına göre, toplumu işleten nedenleri daha derinden
anlamamızla ödüllendirileceğiz.
Alex “Sandy” Pentland |
Büyük verinin en hevesli savunucularından, veri bilimcisi
olan Alex “Sandy” Pentland yönetimindeki MIT’nin (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü)
İnsan Davranışları Laboratuar’ı, iş ve diğer organizasyonların davranışları
üzerinde uzun zamandır çalışan bilgisayarlara sahip. Pentland’ın kısa ancak
iddialı yeni kitabı SocialPhysics’te belirttiğine göre; Davranışsal verileri
toplama kabiliyetimizdeki muazzam genişleme, tüm şartlar altında, bilim adamlarına
“toplum yapısının nedensel teorisini” geliştirmeyi ve nihayetinde “sosyal
tepkilerin nedenlerini matematiksel açıklamasını” kurmasına izin verecek. Kitap
adının açıkladığı gibi de, Pentland sosyal dünyanın maddi dünyadan daha az
kaidelere uygun olarak çalışmadığını düşünüyor. Yazdığına göre, “insan
iletişimi ve davranışında istatistiki düzen” vardır ve bu düzeni bir kez
tamamiyle anladığımızda, “sosyal etkileşimlerin temel mekanizmasını” keşfetmiş
olacağız.
Şimdiye dek, toplumun matematiksel temellerini deşifre
etmemizi önleyen neydi? Pentland, bunun sosyal bilimlerdeki katı deneysellik noksanlığından
kaynaklandığına inanıyor. Büyük hassasiyetle nesnelerin hareketlerini
ölçümleyebilen fizikçilerin aksine, sosyologlar belirsiz gözlemlerle yetinmek
zorunda kalıyorlar. Nüfusun küçük örneklemleriyle çizilmiş, kabataslak ve
tamamlanmamış verilerle çalışmak ve insanların ne, ne zaman ve kimle ne yapıp
ettiklerine dair, herkesin bildiği kusurlu anılara güvenmek zorundalar.
Bilgisayar ağları bu eksikleri gidermeyi vaat ediyor. Araçlar, arama motorları,
sosyal medya ve kredi kartı ödeme sistemleri vasıtasiyle gelen veri akışına
girerken, bilim adamları milyonların, milyarların değilse de bireylerin
davranışları hakkında kesin, gerçek zamanlı malumat toplayabilecekler. Zira
bilgisayarlar ne yalan söyler ne de unutur, malumat güvenilir olacak.
Depolama alanında ne olduğunu örneklemek için, Pentland özel
bölgede o ve meslektaşlarının toparladığı bir dizi deneyimi tarif ediyor. Bir
şirkete gider ve her bir çalışana boyuna asılan ve kart taşıyan meslektaşlarıyla
iletişim kurmalarını sağlayan, “sosyometrik kimlik” adını verdikleri elektronik
kimlik kartı verirler. Mikrofon, yer bildiren sensör ve hız ölçer içeren
kartlar, insanların nereye gittiği ve kimle konuştuğunu izleyip, ses tonları ve
hatta vücut dillerini kaydediyor. Aletler yalnızca iletişim zinciri ve bir organizasyonun
tesirini değil aynı zamanda “kişisel enerji düzeyini” ve “dışadönüklük ve
empati” gibi özellikleri de ölçümlüyor. Bunun gibi, bir bankanın çağrı merkezi
hakkındaki çalışmada, araştırmacılar kahve molası programının ayarlanmasıyla
üretkenliğin basitçe arttırılabildiğini keşfettiler.
Pentland bu veri-işleme sürecini “gerçeklik madenciliği”
olarak isimlendiriyor ve benzer malumatın daha geniş ölçekte akıllı telefonlara
eklenecek özel alıcı ve uygulamalarla toplanabileceğini iddia ediyor. İstatistiki
modelleme programlarının içeriğini besleyen veriler, “fikirler, kararlar, ruh
hali veya mevsimsel gribin toplumda nasıl yayıldığı” gibi şeyleri ortaya
çıkarabilir.
Pentland’a göre, insan oğlunun doğuştan gelen
izlenebilirliğiyle toplumun matematiksel modellemesi mümkün kılınıyor.
Kendimizi seçimlerimizin bilinçli kontrolündeki rasyonel aktörler olarak
düşünebiliriz ancak çoğu hareketimiz refleksel. Davranışlarımız, bilhassa
içinde bulunduğumuz çeşitli paydaş gruplarda diğer insanları etkilemek için
bilinç altı tepkilerimiz tarafından belirlenir. Yazdığına göre; “Sosyal fiziğin
gücü, neredeyse gün be gün eylemlerimizin tümünün alışılagelmiş, çoğunlukla
diğerlerinin davranışlarını inceleyerek öğrendiklerimiz üzerine kurulu olması
gerçeğinden kaynaklanıyor.” Kişinin bir kez tüm sosyal tesirlerini ölçümleyip
haritalandırdığınızda, o kişinin davranışlarını bir istatistiki modelleme
geliştirerek tahmin edebilirsiniz, bir bilardo topunun diğer toplara çarptığında
gideceği yolu modelleyebileceğiniz gibi.
İnsan davranışlarını deşifre etmek yalnızca birinci adım. Pentland’a
asıl heyecan veren, dijital medya ve ilintili araçların insanların
davranışlarını değiştirme, grup ve bireyleri daha üretken ve sorumlu yönde
eyleme geçmelerinde kullanma ihtimali. Eğer insanlar sosyal tesirlere
öngörülebilir tepkiler verirse, sonrasında hükümet ve şirketler bilgisayarları,
dikkatlice tasarlanmış teşvikleri yüceltme veya küçük nakit ödeme mesajları
gibi geliştirme ve iletmede, bir gruptaki tesirin “ayarlanmasında” ve dolayısıyla
üyelerinin alışkanlıklarını düzenlemede kullanabilir. Ulaşım ve sağlık
hizmetlerinin verimliliğini geliştirmenin ötesinde, Pentland grup-temelli
programların toplumu daha uyumlu ve yaratıcı yapabileceğini öne sürüyor.
Anlattığına göre, “Esas meselenin iç yüzünü kavrayışımız, (bir) bireyin
paydaşlarını hedef almakla olacak, paydaş baskısı hedef birey üzerinde bir
mükafatın istenen etkisini kuvvetlendirebilir.” McLuhan’ın öngördüğü gibi,
bilgisayarlar sivil termostatlar haline geliyor. Sadece toplumun durumunu
kaydetmiyor, onu bazı belirli ideallerin sınırına taşıyor. Toplumsal düzenin
hem izlenmesi hem de sürdürülmesi mekanikleştirilir.
Nihayetinde Pentland’ın öne sürdüğüne göre, insanların
etkileşimine matematiksel bir gözle bakmamız bizi sınıf ve sınıf mücadelesinin
eski moda kavramlarından azat edecek. İddia ettiğine göre, “siyasi ve ekonomik
sınıflar paydaş grupların değişken ve örtüşen yapılarının aşırı
basitleştirilmiş basmakalıp örneklemleridir.” Paydaş gruplar, sınıfların aksine
“gelir gibi standart özellikler” veya “üretim bağlamındaki ilişkilerinden”
ziyade “paylaşılan normlarla” tanımlanır. Bireylerin alışkanlıkları ve
ilişkileri hakkında kapsamlı malumatla zırhlanmış sivil tasarımcılar kişisel
davranışları şekillendiren tesirlerin bütün akışını izleyebilecekler. “Zengin”
ve “fakir” ya da “varlıklı” ve “yoksul”
gibi genel kategorileri terk ederek, insanları bireyler olarak anlayabileceğiz
– Bu bireyler onları etkileyen tüm paydaş baskılar ve diğer sosyal tesirlerin
toplamından daha fazla olmasa bile.
Politikayı tasarımla değiştirmek cezbedici gelebilir,
özellikle belirli Washington paralizlerine. Ancak bu tür bir toplum
mühendisliğiyle ilgili endişeli olmayı gerektirecek iyi nedenler var. En
belirgini, daima mahrem şahsi malumatın toplanmasıyla doğan gizlilik kaygıları.
Pentland, bu gibi eleştirileri insanlara kendileri hakkında toplanan malumat
üzerinde doğrudan kontrol sağlayacak “Verliler Hakkında Yeni Anlaşma”yı öne
sürerek tahminde bulunuyor. Yine de, internet şirketlerinin rekabetçi faydaları
için kritik olan davranış malumatının sahipliğinden vaz geçmeleri hususunda
anlaşmalarını hayal etmek oldukça zor.
Gizlilik sorunlarının çözüldüğünü varsaysak bile,
Pentland’ın “veri-güdümlü toplum” olarak adlandırdığı fikir sorunlu kalır.
Sosyal fizik, McLuhan’ın zamanında yükselen davranışçı teorinin bir çeşididir
ve selefini mahkum eden benzer sınırlamalardan çekmektedir. Sosyal ilişkileri
bir uyarıcı örnek ve matematiği daha kolay hale getiren yanıt olarak tanımlar
ancak derin, yapısal sosyal meselelerin kaynaklarını reddeder. Pentland,
davranışlarımızın büyük ölçüde sosyal normalar ve paydaşlarımızın tesirleriyle
belirlendiği hakkında haklı olabilir ancak bu norm ve tesirlerin, ön yargı ve
gücü anmadan bizatihi tarih, siyaset ve ekonomiler tarafından
şekillendirildiğini görmekte başarısız. İnsanlar paydaş gruplarını seçmede
tamamiyle özgür değiller. Seçimleri, yaşadıkları yer, nereden geldikleri, ne
kadar paraları olduğu, nasıl gözüktükleriyle inşa ediliyor. Sınıf sorununu
reddeden, tarihi olasılıklardan ziyade belirli tesirlerin kalıplarını alan bir
istatistiki toplum modeli, sosyal yapı ve dinamiklerin varlığını sürdürmeye
eğilimli olacaktır. Doğruluğunu tartışmaktan ziyade, mevcut hali en uygun hale
getirmemiz için bizi cesaretlendirebilir.
Politikalar karmaşıktır çünkü toplum karmaşıktır, tam aksi
mümkün değildir. Pentland, sosyal tasarımı geliştirecek verileri daha iyi tarif
etmede takdire şayan bir iş yapıyor. Ancak diğer olası toplum mühendisleri gibi
boyunu aşıyor. Matematik modellerin her daim indirgemeci olacağını kabul ettiği
halde, coşkusunun zaferine müsaade ederek, “sosyal fizik” metaforunu genel
anlamıyla almaya başlıyor. Bir noktada, “Çünkü dahili kavramsal süreci
yakalamayı denemiyor” diye yazıyor, “sosyal fizik, doğası gereği indirgenemez
kesin olmayan özünden kaynaklanan, bilinçli insan düşüncesinin üretken
doğasından kaçınılması nedeniyle olasılıdır.” Büyük verinin hesap edemediği,
bizimle ilgili neyin en ön görülemez ve en ilginç olduğudur.
Kaynak: Nicholas Carr/Technology Review 2014
UtkuCem
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder