19.4.14

Toplum Mühendisliğinin Sınırları


Marshall McLuhan
Büyük veriye girerken, araştırmacı ve planlamacılar özel ve kamusal davranışların matematik modellerini inşa ediyorlar. Ancak istatistiki veriler sosyal meselelerin derin kaynaklarını ortaya koymaktan ziyade gizleyebilir.

1969’da Playboy, medya teorisyeni Marshall McLuhan’la serbest, uzun bir söyleşi yayımladı ve altmışların simgesi hem çekici hem de itici bir gelecek portresi resmetti. Dijital bilgisayarların verileri analiz etme ve mesajların iletim marifetini fark ederek, nihayetinde makinaların toplum işleyişine ince ayar vermede yaygınlaşabileceğini öngörmüştü. “Bilgisayar, insan farkındalığını en iyi hale getirecek biçimlerde hayatı modelleyecek bir küresel termostat ağı kurmada kullanılabilir.” Demiştir. “Halihazırda, faydalı yönde toplumu programlama amacıya bilgisayar kullanacak teknolojik imkan mevcut.” Belirttiği üzere, bunun gibi merkezileşmiş kontrol “beyin yıkama veya daha kötüsünü”nün hayaletini hortlattı. Ancak “Aslında toplumları programlamak,  oldukça yapıcı ve insani yürütülebilirdi.” Diyerek sözlerine devam ediyor.

Röportaj, bilgisayarların genel olarak gizli bilimsel ve sanayi hesaplamalarda kullanıldığı bir zamanda ortaya çıktı. Zamanındaki çoğu okuyucuya McLuhan’ın sözleri delice olmasa bile inanması güç geliyor olmalı. Şimdi ise, peygamber vari. Her yerdeki akıllı telefonlar, kaçınılmaz Facebook ve Google Glass gibi giyilebilir bilgisayarların ortaya çıkışıyla, toplum dijital bir algı sistemi kazanıyor. İnsanların konum ve hareketleri, günlerini geçirirlerken takip edilip inceleniyor ve neticede oluşan malumat derhal geniş sunucu çiftliklerine iletiliyor. Bütün bu “büyük verileri” çözümlemek için ihtiyaç duyduğumuz logaritmaları yazdığımızda, pek çok sosyolog ve istatistikçinin inancına göre, toplumu işleten nedenleri daha derinden anlamamızla ödüllendirileceğiz.

Alex “Sandy” Pentland
Büyük verinin en hevesli savunucularından, veri bilimcisi olan Alex “Sandy” Pentland yönetimindeki MIT’nin (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) İnsan Davranışları Laboratuar’ı, iş ve diğer organizasyonların davranışları üzerinde uzun zamandır çalışan bilgisayarlara sahip. Pentland’ın kısa ancak iddialı yeni kitabı SocialPhysics’te belirttiğine göre; Davranışsal verileri toplama kabiliyetimizdeki muazzam genişleme, tüm şartlar altında, bilim adamlarına “toplum yapısının nedensel teorisini” geliştirmeyi ve nihayetinde “sosyal tepkilerin nedenlerini matematiksel açıklamasını” kurmasına izin verecek. Kitap adının açıkladığı gibi de, Pentland sosyal dünyanın maddi dünyadan daha az kaidelere uygun olarak çalışmadığını düşünüyor. Yazdığına göre, “insan iletişimi ve davranışında istatistiki düzen” vardır ve bu düzeni bir kez tamamiyle anladığımızda, “sosyal etkileşimlerin temel mekanizmasını” keşfetmiş olacağız.

Şimdiye dek, toplumun matematiksel temellerini deşifre etmemizi önleyen neydi? Pentland, bunun sosyal bilimlerdeki katı deneysellik noksanlığından kaynaklandığına inanıyor. Büyük hassasiyetle nesnelerin hareketlerini ölçümleyebilen fizikçilerin aksine, sosyologlar belirsiz gözlemlerle yetinmek zorunda kalıyorlar. Nüfusun küçük örneklemleriyle çizilmiş, kabataslak ve tamamlanmamış verilerle çalışmak ve insanların ne, ne zaman ve kimle ne yapıp ettiklerine dair, herkesin bildiği kusurlu anılara güvenmek zorundalar. Bilgisayar ağları bu eksikleri gidermeyi vaat ediyor. Araçlar, arama motorları, sosyal medya ve kredi kartı ödeme sistemleri vasıtasiyle gelen veri akışına girerken, bilim adamları milyonların, milyarların değilse de bireylerin davranışları hakkında kesin, gerçek zamanlı malumat toplayabilecekler. Zira bilgisayarlar ne yalan söyler ne de unutur, malumat güvenilir olacak.

Depolama alanında ne olduğunu örneklemek için, Pentland özel bölgede o ve meslektaşlarının toparladığı bir dizi deneyimi tarif ediyor. Bir şirkete gider ve her bir çalışana boyuna asılan ve kart taşıyan meslektaşlarıyla iletişim kurmalarını sağlayan, “sosyometrik kimlik” adını verdikleri elektronik kimlik kartı verirler. Mikrofon, yer bildiren sensör ve hız ölçer içeren kartlar, insanların nereye gittiği ve kimle konuştuğunu izleyip, ses tonları ve hatta vücut dillerini kaydediyor. Aletler yalnızca iletişim zinciri ve bir organizasyonun tesirini değil aynı zamanda “kişisel enerji düzeyini” ve “dışadönüklük ve empati” gibi özellikleri de ölçümlüyor. Bunun gibi, bir bankanın çağrı merkezi hakkındaki çalışmada, araştırmacılar kahve molası programının ayarlanmasıyla üretkenliğin basitçe arttırılabildiğini keşfettiler.

Pentland bu veri-işleme sürecini “gerçeklik madenciliği” olarak isimlendiriyor ve benzer malumatın daha geniş ölçekte akıllı telefonlara eklenecek özel alıcı ve uygulamalarla toplanabileceğini iddia ediyor. İstatistiki modelleme programlarının içeriğini besleyen veriler, “fikirler, kararlar, ruh hali veya mevsimsel gribin toplumda nasıl yayıldığı” gibi şeyleri ortaya çıkarabilir.

Pentland’a göre, insan oğlunun doğuştan gelen izlenebilirliğiyle toplumun matematiksel modellemesi mümkün kılınıyor. Kendimizi seçimlerimizin bilinçli kontrolündeki rasyonel aktörler olarak düşünebiliriz ancak çoğu hareketimiz refleksel. Davranışlarımız, bilhassa içinde bulunduğumuz çeşitli paydaş gruplarda diğer insanları etkilemek için bilinç altı tepkilerimiz tarafından belirlenir. Yazdığına göre; “Sosyal fiziğin gücü, neredeyse gün be gün eylemlerimizin tümünün alışılagelmiş, çoğunlukla diğerlerinin davranışlarını inceleyerek öğrendiklerimiz üzerine kurulu olması gerçeğinden kaynaklanıyor.” Kişinin bir kez tüm sosyal tesirlerini ölçümleyip haritalandırdığınızda, o kişinin davranışlarını bir istatistiki modelleme geliştirerek tahmin edebilirsiniz, bir bilardo topunun diğer toplara çarptığında gideceği yolu modelleyebileceğiniz gibi.

İnsan davranışlarını deşifre etmek yalnızca birinci adım. Pentland’a asıl heyecan veren, dijital medya ve ilintili araçların insanların davranışlarını değiştirme, grup ve bireyleri daha üretken ve sorumlu yönde eyleme geçmelerinde kullanma ihtimali. Eğer insanlar sosyal tesirlere öngörülebilir tepkiler verirse, sonrasında hükümet ve şirketler bilgisayarları, dikkatlice tasarlanmış teşvikleri yüceltme veya küçük nakit ödeme mesajları gibi geliştirme ve iletmede, bir gruptaki tesirin “ayarlanmasında” ve dolayısıyla üyelerinin alışkanlıklarını düzenlemede kullanabilir. Ulaşım ve sağlık hizmetlerinin verimliliğini geliştirmenin ötesinde, Pentland grup-temelli programların toplumu daha uyumlu ve yaratıcı yapabileceğini öne sürüyor. Anlattığına göre, “Esas meselenin iç yüzünü kavrayışımız, (bir) bireyin paydaşlarını hedef almakla olacak, paydaş baskısı hedef birey üzerinde bir mükafatın istenen etkisini kuvvetlendirebilir.” McLuhan’ın öngördüğü gibi, bilgisayarlar sivil termostatlar haline geliyor. Sadece toplumun durumunu kaydetmiyor, onu bazı belirli ideallerin sınırına taşıyor. Toplumsal düzenin hem izlenmesi hem de sürdürülmesi mekanikleştirilir.

Nihayetinde Pentland’ın öne sürdüğüne göre, insanların etkileşimine matematiksel bir gözle bakmamız bizi sınıf ve sınıf mücadelesinin eski moda kavramlarından azat edecek. İddia ettiğine göre, “siyasi ve ekonomik sınıflar paydaş grupların değişken ve örtüşen yapılarının aşırı basitleştirilmiş basmakalıp örneklemleridir.” Paydaş gruplar, sınıfların aksine “gelir gibi standart özellikler” veya “üretim bağlamındaki ilişkilerinden” ziyade “paylaşılan normlarla” tanımlanır. Bireylerin alışkanlıkları ve ilişkileri hakkında kapsamlı malumatla zırhlanmış sivil tasarımcılar kişisel davranışları şekillendiren tesirlerin bütün akışını izleyebilecekler. “Zengin” ve “fakir” ya da “varlıklı”  ve “yoksul” gibi genel kategorileri terk ederek, insanları bireyler olarak anlayabileceğiz – Bu bireyler onları etkileyen tüm paydaş baskılar ve diğer sosyal tesirlerin toplamından daha fazla olmasa bile.

Politikayı tasarımla değiştirmek cezbedici gelebilir, özellikle belirli Washington paralizlerine. Ancak bu tür bir toplum mühendisliğiyle ilgili endişeli olmayı gerektirecek iyi nedenler var. En belirgini, daima mahrem şahsi malumatın toplanmasıyla doğan gizlilik kaygıları. Pentland, bu gibi eleştirileri insanlara kendileri hakkında toplanan malumat üzerinde doğrudan kontrol sağlayacak “Verliler Hakkında Yeni Anlaşma”yı öne sürerek tahminde bulunuyor. Yine de, internet şirketlerinin rekabetçi faydaları için kritik olan davranış malumatının sahipliğinden vaz geçmeleri hususunda anlaşmalarını hayal etmek oldukça zor.

Gizlilik sorunlarının çözüldüğünü varsaysak bile, Pentland’ın “veri-güdümlü toplum” olarak adlandırdığı fikir sorunlu kalır. Sosyal fizik, McLuhan’ın zamanında yükselen davranışçı teorinin bir çeşididir ve selefini mahkum eden benzer sınırlamalardan çekmektedir. Sosyal ilişkileri bir uyarıcı örnek ve matematiği daha kolay hale getiren yanıt olarak tanımlar ancak derin, yapısal sosyal meselelerin kaynaklarını reddeder. Pentland, davranışlarımızın büyük ölçüde sosyal normalar ve paydaşlarımızın tesirleriyle belirlendiği hakkında haklı olabilir ancak bu norm ve tesirlerin, ön yargı ve gücü anmadan bizatihi tarih, siyaset ve ekonomiler tarafından şekillendirildiğini görmekte başarısız. İnsanlar paydaş gruplarını seçmede tamamiyle özgür değiller. Seçimleri, yaşadıkları yer, nereden geldikleri, ne kadar paraları olduğu, nasıl gözüktükleriyle inşa ediliyor. Sınıf sorununu reddeden, tarihi olasılıklardan ziyade belirli tesirlerin kalıplarını alan bir istatistiki toplum modeli, sosyal yapı ve dinamiklerin varlığını sürdürmeye eğilimli olacaktır. Doğruluğunu tartışmaktan ziyade, mevcut hali en uygun hale getirmemiz için bizi cesaretlendirebilir.

Politikalar karmaşıktır çünkü toplum karmaşıktır, tam aksi mümkün değildir. Pentland, sosyal tasarımı geliştirecek verileri daha iyi tarif etmede takdire şayan bir iş yapıyor. Ancak diğer olası toplum mühendisleri gibi boyunu aşıyor. Matematik modellerin her daim indirgemeci olacağını kabul ettiği halde, coşkusunun zaferine müsaade ederek, “sosyal fizik” metaforunu genel anlamıyla almaya başlıyor. Bir noktada, “Çünkü dahili kavramsal süreci yakalamayı denemiyor” diye yazıyor, “sosyal fizik, doğası gereği indirgenemez kesin olmayan özünden kaynaklanan, bilinçli insan düşüncesinin üretken doğasından kaçınılması nedeniyle olasılıdır.” Büyük verinin hesap edemediği, bizimle ilgili neyin en ön görülemez ve en ilginç olduğudur.

Kaynak: Nicholas Carr/Technology Review 2014

UtkuCem



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder