28.4.14

Okumanın Beynimizdeki Tesiri

Dijital araçların gürültüsüyle kuşatılmış ve eski moda olan roman okuma erdemi geçkin hatta beyhude görülebilir. Ancak kurmacanın değerlenmesine, beklenmeyen bir yerden destek geliyor: Sinir bilim. 



Beyin taramaları, detaylı bir betimleme, çağrışımlı mecaz veya karakterler arasındaki duygu alışverişini okuduğumuzda kafamızın içinde neler olduğunu ortaya koyuyor. Öyküler, araştırmanın gösterdiğine göre, beyni uyarıyor ve hatta davranışlarımızı değiştiriyor.

Araştırmacıların uzun zamandır bildikleri üzere, Broca[1] ve Wernickle[2] gibi klasik dil bölgeleri beynin yazılı kelimeleri nasıl yorumladığıyla ilişkili. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde, bilim adamlarının farkına vardıkları şey, anlatıların beynimizin diğer pek çok bölgesini de eyleme geçirdiği ve okuma deneyiminin neden bu kadar canlı hissettirebildiği oldu. Örneğin; “Lavanta”, “Tarçın” ve “Çorba” gibi kelimeler yalnızca dil-işlem bölgelerinde ortaya çıkan karşılıklarla değil ayrıca kokularla olan ilişkiye de bağlı.

2006 yılı Neuroİmage dergisinde yayımlanan bir çalışmada, İspanya’daki araştırmacılar katılımcılara güçlü kokularla ilişkilendirilen kelimeleri nötrlerle birlikte okumalarını istediler. Bu esnada beyinleri, Fonksiyonel Manyetik Rezonans Görüntüleme (fMRI) Makinesi tarafından taranmaktaydı. Denekler İspanyolca olan “parfüm” ve “kahve” kelimelerine baktıklarında ön koku alma duyusu korteksleri ışıldıyor; “sandalye” ve “anahtar” gibi kelimeleri gördüklerinde bölge karanlığa gömülüyordu. Beynin mecazları ele alışı da kapsamlı çalışmaya tabii tutulmuş; Bazı bilim adamlarının iddia ettiğine göre, “kötü bir gün” gibi mecazlar kelimeler olarak basitçe işlem görmekte, daha fazlası değil. Yine de geçtiğimiz ay Emory Üniversitesi’nden bir araştırma grubu Brain&Language’a bildirdiğine göre, laboratuvarlarındaki denekler dokunmayı içeren bir mecazı okuduklarında, dokunmayla hissedileni algılamakla görevli olan duyusal korteks faaliyete geçmiş. “Şarkıcının kadife gibi sesi vardı” ve “Kayış gibi elleri vardı” gibi mecazlar duyusal korteksi uyarırken, ifadeler “Şarkıcının hoş sesi vardı” ve “Güçlü elleri vardı” gibi anlamlarla eşleştiğinde uyarmamış.

Araştırmacılar hareketleri tarif eden kelimelerin beynin dil-işlem bölgelerinden farklı bölgeleri de uyardığını keşfettiler. Fransa Dil Canlılıkları Laboratuarı’ndan kavram bilimci Veronique Boulenger’ın yaptığı bir çalışmada, katılımcıların beyni “John nesneyi kavradı” ve “Pablo topa vurdu” gibi cümleleri okurlarken tarandı. Taramalar vücudun hareketlerini düzenleyen motor kortekste faaliyet olduğunu ortaya koydu. Üstelik bu faaliyet, hareket kolla ilişkiyi tarif ettiğinde ve diğer parçada hareketin bacakla ilişkilendirdiğinde motor korteksin bir bölgesinde yoğunlaştı.

Keith Oatley
Öyle gözüküyor ki, beyin bir deneyim hakkında okumak ve gerçek hayatta onunla yüzleşmek arasında pek fazla ayrım gözetmiyor; Her iki durumda da, benzer nörolojik bölgeler uyarılıyor. Toronto Ünversitesi’nden emekli kavramsal psikoloji profesörü olan (ve bir roman yazarı) Keith Oatley okumanın gerçeğin canlı simülasyonunu ürettiğini öne sürüyor, “okuyucuların zihninde, bilgisayar simülasyonlarının bilgisayarlarda çalıştığı gibi çalışıyor.” Anlatı – anımsatıcı detaylar, hayalci mecazlar, insanlar ve davranışlarının incelikli tarifi – bilhassa zengin bir kopya sunar. Aslında, romanlar gerçeğin simülasyonu olmanın ötesine geçerek, okuyucuların sayfadan ayrı kalamayacakları bir deneyim kazandırır: Diğer insanların duygu ve düşüncelerinin tümünün içine girme imkanı.

Elbette roman, insanın sosyal ve duygusal hayatının keşfinde eşsiz bir araçtır. Ve beynin koku, dokunma ve hareketlerin tariflerine gerçeklermiş gibi tepki verdiğinin kanıtı ortada, yani kurgu karakterlerin arasında gerçek hayattaki sosyal karşılaşmalar gibi davranmakta.


Kanada, York Üniversitesi’nde psikolog olan, 86 fMRI analizi yapmış, Annual Review Of Psychology’de geçen yıl yayımlanan çalışmalarında Raymond Mar, nihayetinde öyküleri anlamada ve diğer bireylerle olan etkileşimi konumlandırmada – bilhassa diğerleriyle olan etkileşimde duygu ve düşünceleri anlamada kullanılan beyin ağlarının önemli örtüşmeleri olduğu sonucuna varıyor. Bilim adamları diğer insanların niyet haritasını inşa eden bu beyin kapasitesini “Zihin Teorisi” olarak isimlendiriyorlar. Anlatılar bu kapasiteyle bağlanmak için eşsiz bir fırsat sunuyorlar. Karakterlerle özlem ve düş kırıklıklarını tanımlıyoruz, gizli dürtülerini tahmin ediyoruz, dost ve düşmanları, komşu ve sevenlerin etkileşimlerini takip ediyoruz.

Raymond Mar
Bir diğer beden araştırmasının iddia ettiğine göre, gerçek hayattaki sosyal becerimizi bileyleyen bir egzersiz gibi. Dr. Oatley ve Dr. Mar, birkaç diğer bilim adamıyla eş güdümlü olarak, 2006 ve 2009’da yayımlanan iki çalışmada açıkladıklarına göre; Sıklıkla roman okuyan bireyler, diğer insanları anlamada, onlarla empati kurmada ve dünyayı onların bakış açılarından görmekte daha kabiliyetli olabiliyorlar. Bu ilişki, daha çok empati kurabilen bireylerin roman okumayı tercih edebileceği olasılığı araştırmacılar tarafından hesaplandıktan sonra bile devam etti. Dr. Mar 2010’daki bir çalışmada, okul öncesi çocuklarda aynı sonuca ulaştı: Onlara daha çok öykü okudukça, “zihin teorileri” kuvvetlendi – benzer etki film izleyerek de üretildi ancak ilginç biçimde, TV izleyerek olmadı. (Dr. Mar, bunu çocukların TV’yi daha çok yalnız, filmleri aileleriyle izlemeleri ve Ebeveyn-Çocuk iletişiminin kurulmasıyla açıklıyor.)

Dr. Oatley’in vurguladığına göre; “Roman özellikle kullanışlı bir simülasyon çünkü sosyal dünyayı verimli biçimde aşmak oldukça güç ve neden - sonuç aşamalarının sayısız etkileşimini ölçüp biçmemizi gerektiriyor. Bilgisayar simülasyonlarının hava durumunu tahmin etmek, uçak uçurmak gibi karmaşık sorunların üstesinden gelebilmemize yardımcı oldukları gibi, roman, öykü ve tiyatro eserleri de sosyal hayatın karmaşasını anlamamıza yardımcı olabilir.

Bu bulgular, bir roman tarafından inşa edilmiş ya da aydınlanmış hissetme, kendilerini cesur, genç kadın Elizabeth Bennet veya sinir bozucu, ukala Edward Casaubon’la karşılaştırma deneyimini yaşamış okuyucular için doğrulayıcı olacak. Okumanın, bizi insan oğlu olarak geliştirdiği ve büyüttüğünün kanıtlandığı uzun zaman oldu. Beyin bilimi, bu iddianın hayal ettiğimizden daha doğru olduğunu gösterdi.

Kaynak: Amir D. Aczel / Time / 26.04.14

Tercüme: Utku Cem / 28.04.14




[1] Broca alanı veya Broca bölgesi ses üretimiyle bağlantılı işlevleri yürüten insansı beynin bir bölgesidir.
[2] Beynin, yazılı ve konuşma dilinin anlaşılmasıyla bağlantılı bölgedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder