Selfie. Bu kelime her duyulduğunda, kimilerinin içini korku
kaplar.
Nasıl görüneceğim?
Pek çok kişi, kendi fotoğrafını çekmekten korkar. Kendini
beğenmez, dikkatle inceler ve hassas davranır.
Ancak buna rağmen, Facebook İnstagram ve Tumblr gibi
sitelerde, insanların kendilerini çektikleri fotoğraflar paylaşılmaya devam
ediliyor. Kimileri Facebook ya da Mac Photo Booth’a albümlerinin tamamını
yüklüyor. Başkları o gün ne giydiğine, yediğine dair filtrelenmiş veya
kendileriyle dalga geçen daha ılımlı fotoğraflar yüklüyor.
Pek çok “selfie” arasında en bilinenler Justin Bieber veya
Kim Kardashian gibi ünlülerinkilerdir.
Komedyen Chelsea Peretti’ye neden diye sorduğunuzda, komik bi yanıt veriyor: “Yalnızlık
ve ümitsizliğe dikkat çeken içerikten” diyor.
Selfie mühimdir ve her daim narsizm değildir. Kendimizi tanımlama ve diğerlerinin göreceği şekilde sunma
şeklimizdir. Sosyalliğimizi geliştirmek için, diğerlerinin algı, yargı ve
kıymetlendirişine itibar ediyoruz.
Medya Psikolojisi Araştırma Merkezi yöneticisi Dr. Pamela
Rutledge’ın dikkat çektiğine göre: “Kendimizi aynada gördüğümüz hale karşın
sıradan bir fotoğraf farklıdır. Ayna karşıt bir bakış gösterir ancak aynı
zamanda canlı ve hareketlidir.”
Dr. Ruthledge: “Bazıları için, kendilerini fotoğrafta
gördükleri halleri hareketin ve hayatın defolarının üstesinden geldikleri daha
dikkate değer olabilecek çekici ve tatmin edici görüntüyü sunar.”
Teknoloji, imajımızı sunmamız için bize daha iyi aletler
sunuyor ve uyarlıyor. Telefondaki ön kamera, FaceTime veya Skype’la
karşılaştırınca ne sıklıkla bir ayna olarak kullanılıyor? Ne kadar kendi
fotoğrafınızı çektiniz ve ne kadarını internette paylaştınız?
Üstün paylaşma ve büyük birliktelik çağında, sosyal medya
görüntümüzü nasıl değiştirdi?
“Selfie”nin Ardında
Başkalarının fikri, bir yüz yıldan fazla zamandır kimlik
gelişiminin bir parçası oldu. “Ayna-Benlik” psikolojik bir kavram ve buna göre,
ben merkezli duyularımızı etkileşime girdiğimiz şeylerle geliştiriyoruz. UCLA’da
psikoloji doktoru olan Andrea Letamendi, böyle diyor.
Dr. Letamendi: “Şimdi, eş zamanlı olarak yüzlerce hatta
binlerce insanla etkileşim içindeyiz. Diğerlerinin öz-değerimiz üzerinde sahip
olduklarının etkisi kuvvetlenmiş durumda.”
Profil fotoğrafı ya da avatar, insanların belirli yanlarını
sunmalarının bir yolu. Aynı zamanda bu, kişiye kendi görünümünü kontrol
etmesini sağlıyor.
“Başkasının çektiği fotoğraf yerine, kesinlikle kendi
çektiğim fotoğrafı göndermeyi tercih ederim.” BodyAcceptance’in bir
üyesi böyle yazıyor.
Tekil seçilen görüntü, internetteki en önemli kimliğimiz
haline mi dönüştü? Gözümüzün takıldığı bir Facebook profili, ilk sırada yer
alıyor. Çalışmaların gösterdiğine göre, Facebook profil fotoğrafınıza yapılan
yorumlar, algılanan fiziki, sosyal ve profesyonel çekiciliğinizi güçlü biçimde
etkiliyor.
Dr. Rutledge’ın dediğine göre, çoğu kimse bunun gerçek hayatta kendimizi sunma şeklimizi
uyarlamamızdan bir farkı olmadığını savunuyor.
“Bir iş görüşmesi ya da ailece pikniğe karşın partiye
giderken nasıl ayarlama yaptığımızdan bir farkı var mı bunun?” diye soruyor,
Dr. Ruthledge.
Gerçek hayat ve internetteki öz-görünümümüz arasındaki
farklardan biri, internetin görüntümüzü daha fazla değiştirme yetisine sahip
olması ve kimliğimizi maskelemesi. Hatta biri sizin fotoğrafınızı sosyal
medyada paylaştığında, etiketi kaldırabilir, silebilir veya diğerlerinin sizi
görmesini istediğiniz biçimde sosyal sunum istikrarını sürdürmek için fotoğrafı
düzenleyebilirsiniz.
Aynı zamanda, teknoloji bize kim olduğumuzu biçimlendirme ve
dışarıda kolayca yapamadığımız belirli özelliklerimizi parlatma imkanı tanıyor.
Dr. Letamendi: “Bunun anlamı, daha “beğenilebilir” kendini
yaratmak veya basitçe sunmak istediğimiz sanal kendimize daha benzer fotoğrafı
seçmek için photoshopu alışkanlık edinmektir.”
İnstagram, başka bir örnek. Çıplak gözle görülen bir yana,
filtreler fotoğrafı olduğundan daha çekici hale getiriyor. Uygulamaya dair
sınırlı sayıda psikolojik çalışma var, ancak belirgin çalışmalardan biri, faal
kullanıcıların hem şahsi üretim hem de sosyal kabulleriyle ilgili olduklarını
gösteriyor. Çeşitli hashtaglar; #selfie, #self ve #selfportrait aratıldığında
milyonlarca sonuç bulunuyor.
İnternet Anonimliği Öz-Saygıyı Ne Kadar Yaralıyor
Sosyal medyadaki fotoğraflara ulaşan insanların geri bildiriminde
anonimlik şimdi geniş bir etkiye sahip.
İnsanların öz-algılarını etkileyen bir fotoğrafa nasıl tepki
verdiklerini biliyoruz. Bugün, incelenme şansı daha büyük çünkü daha fazla
insan korumalı, anonim filtreler vasıtasiyle etkileşim içinde, potansiyel
olarak öz-saygı meselesi daha hassas.
Kişisel fotoğraflara eleştirel yorumlar yapılan forumlar
var. Pek çoğu olumlu, ancak bundan başka ortaya koyduğu, kendinden önce toplum
tarafından kabul edilen fotoğrafların devam ettirilmesine yönelik istek.
Sosyal Mukayese
Yeni bir çalışma gösteriyor ki, internette daha çok fotoğraf
paylaşan kişilerin öz-saygısı “Kamu koşulları” üzerine kurulu, kişilikleri bu
şekilde tanımlanmış; başkalarının onaylaması, fiziki görünüm ve yarışlarda
üstün gelme.
İnsan tabii olarak rekabetçidir. Sanal sosyal platformlar;
Facebook, İnstagram, Tumblr gibi sık sık ve hızlıca diğerlerinin profillerine
gitme olanağı sağlar. Yıllardır konuşmadığınız lise arkadaşınızın, kilo
verdiğini görebilirsiniz. İş arkadaşlarımız ve akrabalarınızın sizin dışarıda
yapabildiğinizden daha fazlasını yapabildiğini bilirsiniz. Bu sosyal mukayeseyi
kızıştırır.
Dr. Ruthledge, bunun insan davranışının normal bir özelliği
olduğunu söylüyor ve bu mukayesenin, insanlar telefon ya da bilgisayarlarını
kapattığı, işe veya okula gittiklerinde bitmediğini söylüyor.
Dr. Ruthledge: “Yalnızca, biri onların zararına göz diktiği
ya da üstün geldiği zaman sorun oluyor, ancak bu fotoğrafların olmadığı kadar
öz-saygıyla olan kişisel mücadelenin de bir fonksiyonu değildir.”
Sosyal Öz-Görünümünüzle Nasıl Baş Edeceksiniz
Eğer internette kendinizi sunduğunuz ya da sunmadığınız bir fotoğraf
hakkında endişe ederken kendinizi yakalarsanız, Dr. Letamendi sitelere olan
erişiminizi azaltmanızı öneriyor, özellikle olumsuz geri bildirimler sunan
sitelerden.
Dr. Letamendi şöyle devam ediyor: “Öz-saygıları daha düşük
ve depresif olan insanlar, kendileri hakkında tekrarlı çarpık bilişe (
kendileri hakkında olumsuz konuşmak gibi) sahiptir. Bu düşünceleri durdurmanın
yolu, kendileri üzerindeki olumsuz düşüncelere kuvvetle odaklanmaları
engellemek olabilir, böylece öz-saygılarının yükselmesi ve ruh halleri düzelmesinde
yardımcı edilebilir.”
Kaynak: Mashable/ Christine Erickson
UtkuCem
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder