6.4.14

Selfie’nin Sosyal Psikolojisi

Selfie. Bu kelime her duyulduğunda, kimilerinin içini korku kaplar. 

Nasıl görüneceğim?

Pek çok kişi, kendi fotoğrafını çekmekten korkar. Kendini beğenmez, dikkatle inceler ve hassas davranır.


Ancak buna rağmen, Facebook İnstagram ve Tumblr gibi sitelerde, insanların kendilerini çektikleri fotoğraflar paylaşılmaya devam ediliyor. Kimileri Facebook ya da Mac Photo Booth’a albümlerinin tamamını yüklüyor. Başkları o gün ne giydiğine, yediğine dair filtrelenmiş veya kendileriyle dalga geçen daha ılımlı fotoğraflar yüklüyor.

Pek çok “selfie” arasında en bilinenler Justin Bieber veya Kim  Kardashian gibi ünlülerinkilerdir. Komedyen Chelsea Peretti’ye neden diye sorduğunuzda, komik bi yanıt veriyor: “Yalnızlık ve ümitsizliğe dikkat çeken içerikten” diyor.

Selfie mühimdir ve her daim narsizm değildir. Kendimizi  tanımlama ve diğerlerinin göreceği şekilde sunma şeklimizdir. Sosyalliğimizi geliştirmek için, diğerlerinin algı, yargı ve kıymetlendirişine itibar ediyoruz.
Medya Psikolojisi Araştırma Merkezi yöneticisi Dr. Pamela Rutledge’ın dikkat çektiğine göre: “Kendimizi aynada gördüğümüz hale karşın sıradan bir fotoğraf farklıdır. Ayna karşıt bir bakış gösterir ancak aynı zamanda canlı ve hareketlidir.”

Dr. Ruthledge: “Bazıları için, kendilerini fotoğrafta gördükleri halleri hareketin ve hayatın defolarının üstesinden geldikleri daha dikkate değer olabilecek çekici ve tatmin edici görüntüyü sunar.”

Teknoloji, imajımızı sunmamız için bize daha iyi aletler sunuyor ve uyarlıyor. Telefondaki ön kamera, FaceTime veya Skype’la karşılaştırınca ne sıklıkla bir ayna olarak kullanılıyor? Ne kadar kendi fotoğrafınızı çektiniz ve ne kadarını internette paylaştınız?

Üstün paylaşma ve büyük birliktelik çağında, sosyal medya görüntümüzü nasıl değiştirdi?

“Selfie”nin Ardında

Başkalarının fikri, bir yüz yıldan fazla zamandır kimlik gelişiminin bir parçası oldu. “Ayna-Benlik” psikolojik bir kavram ve buna göre, ben merkezli duyularımızı etkileşime girdiğimiz şeylerle geliştiriyoruz. UCLA’da psikoloji doktoru olan Andrea Letamendi, böyle diyor.

Dr. Letamendi: “Şimdi, eş zamanlı olarak yüzlerce hatta binlerce insanla etkileşim içindeyiz. Diğerlerinin öz-değerimiz üzerinde sahip olduklarının etkisi kuvvetlenmiş durumda.”

Profil fotoğrafı ya da avatar, insanların belirli yanlarını sunmalarının bir yolu. Aynı zamanda bu, kişiye kendi görünümünü kontrol etmesini sağlıyor.


“Başkasının çektiği fotoğraf yerine, kesinlikle kendi çektiğim fotoğrafı göndermeyi tercih ederim.” BodyAcceptance’in bir üyesi böyle yazıyor.

Tekil seçilen görüntü, internetteki en önemli kimliğimiz haline mi dönüştü? Gözümüzün takıldığı bir Facebook profili, ilk sırada yer alıyor. Çalışmaların gösterdiğine göre, Facebook profil fotoğrafınıza yapılan yorumlar, algılanan fiziki, sosyal ve profesyonel çekiciliğinizi güçlü biçimde etkiliyor.

Dr. Rutledge’ın dediğine göre, çoğu kimse bunun  gerçek hayatta kendimizi sunma şeklimizi uyarlamamızdan bir farkı olmadığını savunuyor.

“Bir iş görüşmesi ya da ailece pikniğe karşın partiye giderken nasıl ayarlama yaptığımızdan bir farkı var mı bunun?” diye soruyor, Dr. Ruthledge.

Gerçek hayat ve internetteki öz-görünümümüz arasındaki farklardan biri, internetin görüntümüzü daha fazla değiştirme yetisine sahip olması ve kimliğimizi maskelemesi. Hatta biri sizin fotoğrafınızı sosyal medyada paylaştığında, etiketi kaldırabilir, silebilir veya diğerlerinin sizi görmesini istediğiniz biçimde sosyal sunum istikrarını sürdürmek için fotoğrafı düzenleyebilirsiniz.

Aynı zamanda, teknoloji bize kim olduğumuzu biçimlendirme ve dışarıda kolayca yapamadığımız belirli özelliklerimizi parlatma imkanı tanıyor.

Dr. Letamendi: “Bunun anlamı, daha “beğenilebilir” kendini yaratmak veya basitçe sunmak istediğimiz sanal kendimize daha benzer fotoğrafı seçmek için photoshopu alışkanlık edinmektir.”

İnstagram, başka bir örnek. Çıplak gözle görülen bir yana, filtreler fotoğrafı olduğundan daha çekici hale getiriyor. Uygulamaya dair sınırlı sayıda psikolojik çalışma var, ancak belirgin çalışmalardan biri, faal kullanıcıların hem şahsi üretim hem de sosyal kabulleriyle ilgili olduklarını gösteriyor. Çeşitli hashtaglar; #selfie, #self ve #selfportrait aratıldığında milyonlarca sonuç bulunuyor.

İnternet Anonimliği Öz-Saygıyı Ne Kadar Yaralıyor
Sosyal medyadaki fotoğraflara ulaşan insanların geri bildiriminde anonimlik şimdi geniş bir etkiye sahip.

İnsanların öz-algılarını etkileyen bir fotoğrafa nasıl tepki verdiklerini biliyoruz. Bugün, incelenme şansı daha büyük çünkü daha fazla insan korumalı, anonim filtreler vasıtasiyle etkileşim içinde, potansiyel olarak öz-saygı meselesi daha hassas.

Kişisel fotoğraflara eleştirel yorumlar yapılan forumlar var. Pek çoğu olumlu, ancak bundan başka ortaya koyduğu, kendinden önce toplum tarafından kabul edilen fotoğrafların devam ettirilmesine yönelik istek.

Sosyal Mukayese

Yeni bir çalışma gösteriyor ki, internette daha çok fotoğraf paylaşan kişilerin öz-saygısı “Kamu koşulları” üzerine kurulu, kişilikleri bu şekilde tanımlanmış; başkalarının onaylaması, fiziki görünüm ve yarışlarda üstün gelme.

İnsan tabii olarak rekabetçidir. Sanal sosyal platformlar; Facebook, İnstagram, Tumblr gibi sık sık ve hızlıca diğerlerinin profillerine gitme olanağı sağlar. Yıllardır konuşmadığınız lise arkadaşınızın, kilo verdiğini görebilirsiniz. İş arkadaşlarımız ve akrabalarınızın sizin dışarıda yapabildiğinizden daha fazlasını yapabildiğini bilirsiniz. Bu sosyal mukayeseyi kızıştırır.


Dr. Ruthledge, bunun insan davranışının normal bir özelliği olduğunu söylüyor ve bu mukayesenin, insanlar telefon ya da bilgisayarlarını kapattığı, işe veya okula gittiklerinde bitmediğini söylüyor.

Dr. Ruthledge: “Yalnızca, biri onların zararına göz diktiği ya da üstün geldiği zaman sorun oluyor, ancak bu fotoğrafların olmadığı kadar öz-saygıyla olan kişisel mücadelenin de bir fonksiyonu değildir.”

Sosyal Öz-Görünümünüzle Nasıl Baş Edeceksiniz

Eğer internette kendinizi sunduğunuz ya da sunmadığınız bir fotoğraf hakkında endişe ederken kendinizi yakalarsanız, Dr. Letamendi sitelere olan erişiminizi azaltmanızı öneriyor, özellikle olumsuz geri bildirimler sunan sitelerden.

Dr. Letamendi şöyle devam ediyor: “Öz-saygıları daha düşük ve depresif olan insanlar, kendileri hakkında tekrarlı çarpık bilişe ( kendileri hakkında olumsuz konuşmak gibi) sahiptir. Bu düşünceleri durdurmanın yolu, kendileri üzerindeki olumsuz düşüncelere kuvvetle odaklanmaları engellemek olabilir, böylece öz-saygılarının yükselmesi ve ruh halleri düzelmesinde yardımcı edilebilir.”




Kaynak: Mashable/ Christine Erickson

UtkuCem

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder