12.11.09

Yükseklerde

Bugün bilmenin sıradan olduğu, düşünüş sistemimizin temelini oluşturmuş bilgilerin yakın bir zamana kadar bilinmiyor olduğunu öğrenmek her defasında beni şaşırtıyor. O bilinmez zamanların, bilgisiz günlerini yaşamış bugünün tarihi kahramanlarını düşünürüm hemen. Ya da o zaman bilinen ve bugün unutulmuş, saklı kalmış, değişimiş hikayeler aklıma gelir.



Önümüzdeki hafta dünya ile birlikte aynı anda vizyona girecek “2012” filmi üzerine düşünürken, 1780’lere kadar Dünya çevresinde dönen yedi gezegen olduğuna inanıldığı aklıma geldi. Bu yedi gezegeni farkında olmasak da hepimiz biliriz. Güneş- Sun; Sunday(Pazar), Ay-Moon; Monday (Pazartesi), Mars- Mardi(Salı), Merkür- Mercredi(Çarşamba), jüpiter- Jeudi(Perşembe), Venüs-Vendredi(Cuma). Bu gezegenler arasında Dünya yoktur, çünkü insanlar bu gezegenlerin dünya’nın etrafında döndüğüne inanıyorlardı. Oysa Kopernik m.s. 1543’de ölüm döşeğinde yayımladığı kitabıyla bunun böyle olmadığını insanlara “hatırlattı.” Hatırlattı çünkü m.s. 1500’lerde bilinmeyen bu temel bilgi m.ö. üçüncü yüzyıllarda Aristarkus tarafından da “hatırlatılmıştı”.

Şaşmaz pusula olarak kabul ettiğimiz çoğu bilginin bizi nasıl yanılttığı ya da gerçeklenmiş olanların kadim bir geçmişi olduğu ortadadır. Binlerce yıl öncesinden seslenen biri bunun böyle olduğunu kanıtlar, “hepsi hepsi, Ay ve Güneş’in ait olduğu, gezegenlerin yörüngede döndüğü on iki üyedir.” Tozlu tabletlerden bizlere seslenen bilginler bugün attığımız her adıma imzalarını bırakmışlardı. On iki sayısı ve hayatımızın her alanına yayılmış kuralları binlerce yıl önceki atalarımız tarafından ortaya konmuşken, biz ancak 1781 de Uranüs’ü, 1846’da Neptün’ü ve nihayet 1930’da Plüton’u bulabildik.

Yaptığımız keşifler bugün bize güneşle birlikte bir yörüngede yüzüp giden tam on gezegen olduğunu söylüyor. Ancak Sümerler’den günümüze kalan tablet ve silindirler bize on iki gezegeni anlatıyor. Her gezegeni bir sembolle betimliyor ve anlatıyorlar. Hiç kuşkusuz bu konuda ilk bakmamız gereken yer Yaratılış Destanı olacaktır, nam-ı diğer “Enuma Eliş”. Kaynağım bu destanı güneş sistemimizin yaratılışı olarak alıyor, ve aralarındaki benzerlik de bunu tamamlıyor.

Pek çoğumuzun adını duyduğu “Marduk” işte bu öyküde baş roldedir. En başından beri var olan güneş etrafında şekillenir gezegenler; Plüton(Gaga), Satürn(Anşar), Jüpiter(Kişar), Tiamat, Mars(Lahmu), Venüs(Lahamu), Merkür(Mummu). Zaman sonra bu sisteme biri daha katılır, Marduk. Diğer gezegenler onu çeker Tiamat’ın yörüngesine. Tiamat’a Marduk’un uydularından biri çarpar ve onu ikiye ayırır. Bir yarısı bugünkü asteroit kuşağı haline gelir, diğer yarısı ise Dünya. Marduk yoluna devam eder. Tiamat’tan geriye sadece Dünya ve eski uydusu Ay(Kingu) kalmıştır.

Tabletlerden öğrendiğimiz bu öykü, ve kaynağımızın bu yorumu ilginç bir şekilde akıldaki tüm soruların yanıtını veriyor. Günümüz bilimsel teorilerinin de işaret ettiği noktaları destekliyor.

Şimdi, neden kadim bilginlerin sistemimizde on iki gezegen olduğunda ısrar ettiklerini daha kolay anlayabiliriz. Bizim bugün bilebildiğimiz on gezegene ek olarak onlar Ay’ı ve Marduk(Niburu)’yu da sayıyorlardı. Hesaplama sistemlerini bugün saat,takvim, matematik..sayısız alanda kullandığımız Sümer bilginleri güneş çevresindeki turunu 3600 yılda tamamlayan bir dış gezegene inanıyorlardı. Bugün biz ona “on ikinci gezegen” diyoruz.

“Yükseklerde gök isimlendirilmemişken,
ve aşağıda sağlam zemin çağırılmamışken”* bile var olan karanlık bugün de gerçek bilginin yayılmasına izin vermiyor.

1972’de California Ünv. Lawrence Livermore laboratuvarından Joseph L. Bradly, 75 yılda bir görünen Halley Kuyruklu yıldızının yörüngesindeki farklılıkların Güneş’in çevresini her 1800 yılda bir dolanan bir gezegen tarafından oluşturulduğunu matematiksel olarak saptamıştır. Bu ilk saptamanın ardından günümüzde pek çok bilim adamı benzer verileri tekrar açıklamışlardır.

Aydınlanmanın önündeki putları yıkıp, bilim ışığıyla yol almaya başladığımızdan beri öğrenebildiklerimiz bizi bugüne kadar taşıdı.

Ancak modern yollarla saptırılan ya da saklanan gerçekler, kapı eşiğinden sızan ışığın peşindeki biz gençlerin zincirlerini kırmasına engel olamaz.

*Enuma Eliş’in (Yaratılış Destanı) ilk sözleri.

12.11.2009 Sakarya Gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder