12.11.09

Kuşların Aynası

Günde bir yol duman çöker serime
Elim ermez gidem kisbü karıma*..
..
Aşık Ruhsati. 1835’ten 1911’e kadar olan yaşamının büyük kısmı Sivas’ta geçmiş. Yukarıda okuduğunuz satırlar, onun şiirinden. Zevkle dinlediğimiz, belki zaman zaman mırıldandığımız “Daha senden gayrı aşık mı yoktur?” türküsünün şiiridir bu.


Ne zaman bir güvercin görsem, martı çığlığı duysam aklıma gelir bu türkü ve başlarım söylemeye. Martıları düşünürüm, güvercinleri, sınırsız semayı ve güçlü kanatlarını. Oysa kaldırımda yanyana yürüyoruz güvercinlerle, yürürken korkmazlar, alışmışlar bizlere. Sabah erken saatte uçuşuyor meydanlara, tüneklerinden bir bir çıkıp her zamanki yerlerini alıyorlar. İnsanlar arasında bir o yana bir bu yana koşturup duruyorlar her dakika. Biri bir kırıntı döküverir de ağzından onlar yakalamaz olurlar mı? Yerde buldukları en minik kırıntıya üşüşüverirler. Yumurtadan çıktıklarından beri beraber oldukları arkadaşlarıyla o kırıntı için dövüşürler. Nerede olurlarsa olsunlar, asla durmaz gözleri. Hem yeri, hem arkadaşlarını hem insanları takip etmeliler o gözlerle. Doymazlar hiçbir zaman. O minicik kırıntıya koşarlar. “Bugün çok yedim, gerisini arkadaşlarım yesin” demezler. Uyuyana dek hiç durmadan yerler. Bir de kur yaparlar birbirlerine. Göğüslerini kabartır, öylece yürürler dişi güvercinlere. Gün biter, üç metre boyunda bir ağacı dahi aşmadan, uçarak kaldırımdan tüneklerine dönerler.

Ya martılar? Martıların da gözleri sabit kalmaz. Her an etrafımızda dolanır dururlar. Sahile vurmuş çürük balıkları yerler. Balıkçıların balıklarını çalarlar, arsızca. Göğe yükselmelerine kanmayın, ileride bir balıkçı ağını topluyor ya da rüzgarla baş edemiyorlardır. Sürekli rekabet içindedirler diğerleriyle. Bir yiyeceği birbirlerinin ağzından kapabilirler. Eğer afiyetle yemişlerse yakaladıklarını, durmaz dalga geçen çığlıklarını atarlar. Bir martı bağırtısı duyduysanız, orada rekabetin olduğunu anlarsınız.

Martılar, güvercinler ayrılmazlar o beslendikleri yerlerden. Oralarda yükselip gökyüzüne, bilinmeze kanat çırpmazlar. Sınırları olmayan göğü keşfe çıkmazlar. Görülecek diye hep aynı ağacı hep aynı yolu hep aynı binaları görürler. Uzun yaşarlar kimileri. Bir karga mesela yüz yirmi, iki yüz sene yaşayıp da sürekli aynı çöplükte kalabilir. Bize göre uzun ömürlerinde, sınırsız gökyüzünün sonsuzluğuna kanat çırpmazlar. İnsanlaşmış kargalar, martılar, güvercinler. İnsanların yanı başında geçirdikleri yüz yıllar bunları öğretmiş onlara. Nefsin elinde tükenen insanlığın çırpınışları, onların kanatlarında aksini bulmuştur.

Bu ilkel canlıların, basit yaşamlarını düşünürken türkü son bulur. Düşünceler güvercinlerden, kaldırımda yanımdan geçip giden insanlarda odaklanır; Sabah serinliği ile yeni dirilmiş bedenler. Ruhlarının kanatlarını gizlemiş sağa sola koşuşturanlar. Simitçinin başındaki kalabalıkta, kalan poğaçaları takip eden dikkatli bakışlar. Evlerinden birer birer meydana çıkmış, yürüyen mutsuz suratlar. Yolda birbirleriyle itişen şoförler..

Odaklanan düşünceler boşluktaki soru işaretlerini tamamlarken, dile gelen yine aynı türkü olur, her sabah.

Mevlam kanat vermiş uçamıyorsun
Bu nefsin elinden kaçamıyorsun
Ruhsati dünyadan geçemiyorsun
...

*Kisbü Kar: İş,güç. Kazanç(Osmanlıca)

05.11.2009 Sakarya Gazetesi

2 yorum: