23.12.09

Hazır Zihinlere

“Geçmişi, tekrarlanması olanaksız yüce olayların ve eşi bir daha gelmeyecek yüce kişilerin mucizelerinin toplamı olarak göstermek, sonunda bu anlayıştaki eğitimden geçenlerin çoğunun geçmişi bir kader olarak algılamasına yol açmakta, bu da bugünün itirazsız yaşama ve yaşatma ortamının hazırlanmasına önemli bir katkıda bulunmaktadır.”


Gecenin kara mürekkebiyle yazılmış, putlaşmış kitaplar ya da atalarımızın dillerine doladıkları efsanelerdir, taze ve bilgiye aç zihinlerimizin boşluğunu dolduran. Renkli maskeler, dünyevi hazlara tutsak hayaller, melodisi tatlı ezgilerle tutsak ederler taze zihinleri ve yürekleri.

İlk paragraftaki sözler M. Ali Kılıçbay’ın bir kitaba yazdığı ön sözden alıntıdır.Tapındığımız doğruların düşen maskelerini üreten düşünceyi anlamamda yardımcı oldu, ön sözü.

Geçtiğimiz hafta alıntıladığım ve anlattığım “Çam Ağacı Süsleme” geleneğinin bir Türk adeti oluşunun yankıları gündemdeki yerini korurken, yukarıda bahsetmeye çalıştığım derinliği tam veremediğimi fark ettim. “İtirazsız yaşamaya ve yaşatmaya” alışkın insanları, anlamaya ve uyandırmaya çalışırken aldığımız bu örneklerin anlaşılmaya daha müsait ve etkileyici olduğunu fark ettiğimden, edebi veya felsefi alıntıları kısaca yazmayı tercih ediyorum.

Bahsettiğimiz konu milyarlarca insanın “iman ettiği” meselelerse akademik sözler incitici ya da yanlış anlaşılmaya müsait oluyor. Zaten kendi dünyaları içerinde “yanlışlanamayan” bir sistem kurduklarından, söylediğiniz her “akli” söz sizi onların gözünde “düşman” ilan ediyor.

Bu yazımda yazacağım, “Çam Süsleme Geleneği”ndeki benzerlikler gibi, önemi tarifsiz başka bir örnek de bazı zihinlerde beni düşman olarak gösterecek sanırım.

Kadim zamanlarda yazılmış bir Sümer öyküsü, Hristiyanlarca kutlanan Noel nedeniyle yine aklıma düştü.

Hikaye odur ki bir sümer Tanrıçası olan İnanna, yukarı göklerin hakimi olması dışında aşağıdaki diyarların da hakimi olmak istemiştir ve böylece “Ölüler Diyarı”na inmiştir. Ancak oranın Tanrıçası tarafından öldürülür ve “üç gün üç gece” sonra Tanrı Enki tarafından diriltilir. Fakat ölüler diyarının kuralları vardır ve yerine birini bulmadan oradan ayrılmasına izin verilmez. Bir çeşit yeraltı “cin” i olan Gallalarla yerine birini bulması için yeryüzüne gönderilir. Şehri Uruk’a giden İnanna, herkesi onun için yas tutar halde bulur ve kimseye kıyamaz. Ancak kocası Dumuzi’yi güzel giysiler içinde tahtında oturur bulur ve onu, kendi yerine, Gallalar’a teslim eder. Güneş Tanrısı Utu, Dumuzi’nin kaçmasına yardım eder ama Gallalar onu bulur ve “büyük işkenceler yaparak” onu ölüler diyarına götürürler. Fakat Dumuzi’nin kız kardeşi Geştianna, İnanna’ya yalvarır ve onu yılın yarısında yer altında Dumuzi’nin yerinde kalması için ikna eder.

Dumuzi'nin işkencelerle öldürülmesi ve Ölüler Diyarına götürülmesi olayı Sümerler tarafında özel ayinler ve törenlerle anılan bir gün haline dönüşmüştür. Mezepotamya'dan Filistin'e sıçrayan bu adet, "Temmuz" için yakılan feryatların Kudus'teki yankılarında yerini bulmuştur.

Dumuzi'nin ölümü, yeniden dirilişi “İsa” öyküsüyle farklılıklara rağmen benzerlikler taşır. Bereket Tanrıçası İnanna’nın, marangoz, hekim, çoban olan Dumuzi’yle olan “Kutsal Evlilik Töreni”ni de bilirseniz iş daha da şaşırtıcı hal alır sizin için.

Köşeme sığmayacak kadar fazla olan benzerliklerin neler olduğu yazmaktansa, dillere dolanmış efsanelerin veya tabuların temelden sarsılabileceği, hatta temelinin ne olduklarını sorgulamak gerektiğini duyurma ihtiyacım sanırım yerini buldu.

Kadim kültürel birikimi devşirerek inşa ettikleri sahte inançları, aklın ışığıyla parçalanmaya mahkum. Verdiğim bu basit örnek, detaylarına girmemiş olsak da gece mürekkebiyle değil, güneşin hüzmeleriyle yazıldığından hazır zihinleri aydınlatacaktır.



Bir Söz

“İnsan meydan okumaya boyun eymezse, verdiği karşılık bizzat onun uygarlığının tabanı olur.”
Arnold Toynbee



Bir Şiir

Yıldızları süpürürsün , farkında olmadan
Güneş kucağındadır, bilemezsin
Bir çocuk gözlerine bakar arkan dönüktür
Ciğerinde kuruludur orkestra , duymazsın
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun ,
Anlamazsın uçar gider , koşsan da tutamazsın

Willian Shakespeare



Bir Düşünür
“İzm’ler üzerimize giydirilmiş deli gömlekleridir.”
Cemil Meriç

24.12.09 Sakarya Gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder