“Akınlarda çocuklar gibi şen” iken geçmişi ve kendini unuttu, atalarımız. “Tarihleri sığmazken bugüne, yarına” korkularla kuşandılar. Korkularıyla uyanıp, “yabancı” hayranlığıyla yattılar. “Aydın” kimselerin meşaleleriyle yürüyüp, şeytanın karanlığına vardı, gündüzleri.
Bundan altmış yıl önce bir anlaşma imzalandı iki ülke arasında. Tarih 27 Aralık 1949’du.
Anlaşmanın amacı “eğitim sahasında yapılacak temaslarla bilginin ve mesleki istidat sahiplerinin daha geniş ölçüde mübadelesi” idi. Anlaşmaya göre Ankara’da kurulan komisyon, karşı ülkenin “Dış İşleri” Bakanlığı’na bağlı olup, bütçesini karşılayacak, eğer isterse alınan kararları gözden geçirip, değiştirilebilecek bir komisyon oldu.
Eğitim sistemimize bu anlaşmayla “merhaba” diyen karşı ülkeden, aynı dönemlerde araştırmacılar ya da öğretim görevlileri akın ediyordu. Yanlarında götürdükleri, eğitimini tamamlayıp ülkemize dönen “öğrenciler” Milli Eğitim Bakanlığı’nda göreve başladılar.
Bunların dışında çeşitli vakıflar ve uluslararası kuruluşlar tüm “hayırseverlikleriyle” Milli Eğitim’in kilit noktasındaki kişilere yurt dışında eğitimler verdiler. “Tamamen iyi niyetle” gerçekleşen bu yardımlar sayesinde genel müdür, genel müdür yardımcıları, müsteşarlar, müsteşar yardımcıları, talim terbiye ve teftiş kurulu üyeleri, okul müdürleri elli ya da yüzer haftalık eğitimler aldılar.
Kitapları ve sistemleri “karşı ülkede geliştirilmiş” dersler verildi.
İkinci dünya harbinin ardından yenilen Almanya’da, işgal kuvvetlerine eğitim danışmanlığı yapmış kişiler, ülkemizde, yine “hayırsever” uluslararası kuruluşların desteğiyle, projeler yürüttüler.
Tarih aydınlığının sayfalarında yakalayabiliriz ancak günü ve gelecek günlerin karanlığını ağartırız, ufkumuzca.
Binlerce yıl yaşadığımız coğrafyaya yabancının kavramlarıyla sesleniyoruz. Düşünce kalıplarımızı, giyimimizi, zevklerimizi yok sayarak korkularımızı ve hayranlığımızı yaşıyoruz.
Şimdi biz gençler [canavarlar dolu bir ormandayız. Yolumuzu hayaletler kesiyor. Tanımadığımız bir dünya bu. İthal malı mefhumların kaypak ve karanlık dünyası/ndayız/. Cemil Meriç]
Kullandığımız kelimelerde aksini bulan düşünce kalıplarımızı sorgulamalı, “ithal mallardan” arındırmalıyız, zihnimizi.
Ve sonra, her alana yerleşmiş “ithal malların” bizden olanla ikamesini sağlamak, asıl mesele.
Utku Cem
Bir Düşünür
'' Dünya' nın asıl problemi. Ahmaklar ve fanatikler her zaman için kendilerinden çok eminken; buna karşılık daha aklı başında insanların hep şüphelerle dolu olmaları. ''
Bertrand Russell
Bir Söz
“Herşeyi bilecek kadar genç değilim.”
Oscar Wilde
Bir Şiir
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
Victor Hugo
07.01.2010 Sakarya Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder