6.8.10

Röportaj

Neden röportaj yapmaya karar verdiniz?

Cem: İnsanların zihnine benzetme ve çağrışımlarla yeterince yansıyamadığımı gördüm. Ayrıca duruşumu, bakışımı, kendi kavramlarımı algılayabilirlerse yazılarımı anlatabilmemde bir anahtar sunmuş olurum.

Neden “diğerlerinin zihnine yansımak” gibi bir derdiniz var?


Cem: Zihinsel üstünlüklerle kendim dışındakilerde var olarak, paylaşarak mutlu oluyorum.



“Zihinsel üstünlük” kavramını yazılarınızda sürekli kullanıyorsunuz, bunu biraz açıklar mısınız?



Cem:İnsanların da yeryüzünde görülen canlılar gibi davrandıklarının farkına vardım. Ayrı seviyelerde de olsa aynı amaçlara yöneldiklerini durup şöyle bir bakınca hemen anlarsınız. Belki o kadar uzağa gitmeden kendi hayatlarımıza bakmalıyız.

Daha iyi anlayabilmek için soruyorum, siz evimdeki kediyle insanların benzer davranışlar gösterdiklerini mi söylüyorsunuz?


Cem:
Zavallı kedinin özel hayatına girmek istemem. Ancak amaçlarımızdan bahsedelim. Yazılarımda “bedensel edinimler” olarak adlandırdığım kavramlar dikkatinizi çekmiştir.

Evet.


Cem:
Beslenmek, barınmak, korunmak ve de üremek için kurulmuş bir düzen içerisindeyiz. Tüm düşünce ve davranışlarımızı bunlar belirliyor. Peki hayvanlar? Onlar da beslenmek, barınmak ve üremek için koşuştururlar. Hatta bitkiler gibi davrananları da görmedim değil.

Bunları yapmadan yaşayabilen insanlar var mı?


Cem:
Az önce söylediğim gibi, amaçlardan bahsediyoruz. Karşı durduğum nokta üzerindesiniz. Bunlar bir insanın tüm hayatını kuşatan amaçlara dönüşmemeli. Davranış ve düşüncelerini bunun boyunduruğundan kurtarmalı. İşte bu boyunduruktan kurtuluşa “zihinsel üstünlük” diyorum.

Bu konuya döneceğiz. Okuyucuları düşünerek sormam gereken sorular var. Biraz geçmişinizden, günlük hayatınızdan bahseder misiniz? Nerede doğdunuz mesela?


Cem:
Amaç okuyucuların beni tanıması ise bunu yazılarımı okuyarak yapmaları gerekiyor. Zaten anlatmak istesem de yapamam. Bugün karşınızda geçmişin her anını taşıyarak oturuyorum. Beni ben yapan kokular, renkler, bakışlar, olaylar vs. hepsini anmalıyım eğer anlatacaksam. Yolda geçiştiğim bir kimsenin yüzündeki bakış dahi bende yansır. Ayrıca farkında olmadığım genetik özelliklerim de olabilir. Tüm bunlar bir bütün halinde ben ve ben de yazı ve şiirlerimdeyim.

O halde belki bize sizi en çok etkileyen renk, koku, olay herneyse ondan bahsedebilirsiniz?


Cem:
Bu oldukça özel.

Yazılarınızda özlemle andığınız biri olduğunu hissettim, acaba bu kişi bizimle paylaşmadığınız özel olabilir mi?


Cem:
Biri olduğunu ben de hissediyorum.

Az önce zihinsel üstünlüklerden bahsediyordunuz, bir kimseyle olan ilişkiniz bedensel ihtiyaçların boyunduruğa sokmuyor mu sizi?


Cem:
Hayır, kesinlikle. Belki öncelikle insanlarla olan ilişkimi anlatmalıyım. Bakın bir kimseyle tanıştığım zaman onun cinsiyeti davranışlarımı etkilemez, çünkü önceliğim cinsel duygularım değildir.

Bu herkesce söylenen bir yalan değil midir?


Cem:
Elbette, sanatı da karınlarını doyurmak için kullananlar olduğu gibi. Ancak her sanatçı için söylenemez. Toplumsal ilişkilerimizde de sanatçılarız ve benim sanatım satılık değildir.

Ancak biliyoruz ki toplum din, adet, kurallar gibi sistemlerle örülüdür. Sokağa çıktığınız anda bu ağdasınız. Tüm bunları kullanmadan nasıl sanatçı olacaksınız? Tuval siyahken sizin renklerinizin anlamı nedir?


Cem:
Tam da bu sebeplerle yalnızım ve sokağa pek çıkmam. Ancak oturduğunuz yerde dahi o ağdasınız, yapacağınız çok bir şey yok. Sadece hafifletmeye bakarsınız. Ancak bu durumda yalnızlık özgürlük demek. Kullandığınız metafor gerçekten çok hoş, ondan devam etmek gerekirse; siyah tuvalde beyaz kalmış noktalarda yaşayan biri olarak görebilirsiniz beni, fırçam da yazılarım. Hatta o özel kimse en büyük beyaz nokta olabilir.

Peki, konu toplumun kuralları olunca akla ilk gelen dini inançlar oluyor. Yaratılış, yaratan ve dinler hakkında ne düşünüyorsunuz?


Cem:
Beni anlayan ve hisseden insanların zihninde var olmak benim için yeterli. Diğer kuralların bahsettiğimiz bedensel edinimlerin evrimiyle ortaya çıktığı aşikar. Yapıp ettiklerimi cennet kazancı ya da cehennem korkusuyla yapmıyorum. İnsan olmanın gereğine göre yapıyorum. Kutsal metinlerin de özünde insanlara bu üstünlüğü öğütlediklerini düşünüyorum. Örneğin Musa’nın asası konusu beni çok etkileyen misallerden biridir. Kuran’da benzer köklerden türemiş kelimeler vardır. İsyan ve asa gibi. İsyan bir şeyi asa, sopa ile engellemektir. Geçirdiği değişimle bugün karşı çıkmak olarak kullanılıyor. Eğer Musa’nın asasını Firavuna isyan edişi olarak anlarsak pek de yanlış yapmış olmayız. Biliyoruz ki Musa’nın en büyük mucizesi asasıdır. Firavun’un sihirbazları teknik ve askeri gücü, Musa’nın asası ise isyandan başka bir şey değildi. Eğer Sigmund Freud’un Musa’sını da biliyorsak bu özü çok iyi kavrarız. Bu açıdan ben de bir asiyim. Kalemden asamla kağıtlarda mucize yaratmaya çalışıyorum.

Belki dağınık gidiyoruz ama aklıma gelen soruları sormak istiyorum. Az önce zihinsel üstünlüklerden bahsettik ve nasıl olmamamız gerektiğini söylediniz. Peki nasıl olmamız gerekiyor?


Cem:
Zaten bütün sıkıntı bu noktada, aslında dağınık değil. Dinler, yasalar, adetler hepsi bu yüce insana ulaşmamız için bizi yönlendirmeye çalışır, onu anlatmaya çalışıyorum.

Ancak bunların bedensel edinimleri düzenleyen kurallar olduğunu söylediniz az önce, bu bir çelişki değil mi?


Cem:
Hayır çelişki değil, birbirini tamamlar şeyler. Bunun evrimsel olduğunu da söyledim. Barınma ve beslenme sıkıntısını gidermek de ideale ulaşmamızda bir kilometre taşı. Benzetme, abartı ve simgeleri çok severim yazılarda. Gerçekten mucize yaratıp güneşle savaştığımı düşünenler olabilir, ancak gerçekte bir kimseyle olan ilişkimizi anlatıyorumdur.

Peki sizin evrimsel yönteminiz toplumdan uzak bir asi olarak yazılar yazmak mı?


Cem:
Hayır. Sanatta ve faydalı olacak bilgileri paylaşmada var olurum.

Yani sanat ve bilgi paylaşımıyla ideale ilerlemeye çabalıyorsunuz?


Cem:
Hayvan ya da bitkilerle benzer davranışlar sergilesem de, farkımı ortaya koymayı deniyorum.

Az önce yalnız kalarak özgürlüğü kazandığınızı söylediniz. Yalnızlığınız diğer canlılarla olan farkınızı ortaya koyarken bedensel etkenlerden kurtulmanızı sağlıyor mu?


Cem:
Evet bunu söyledim, ancak bir şey daha söylemiştim; ben gördüğüm, duyduğum, kokladıklarımın bir bütünüyüm. Sorunuz bunlardan ne kadar bağımsız olabildiğim, yani irademin gücü nedir diye soruyorsunuz sanırım?

Evet.


Cem:
Bakın, yaşamak öğrenmeyi getiriyor ve öğrenmek demek değişmektir. Değişmek de var olmamızı sağlar. Gazali’nin bir sözü vardır; “Akıl durunca düşünce durur, düşünce durunca hareket durur, hareketsizlik çürümenin eşiğidir.” Öğrendiklerimi düşünürüm, düşüncelerim neticesinde bir sonuca varırım, bu beni değiştirir. Değişirim; böylece var olurum, çürüyüp yok olmam. Beni oluşturur dediğim; renk, koku ve olaylarla yaşadıkça karşılaşırım ve öğrenirim. Bu böyle sürüp gider.

Bu döngüye girmek için attığınız ilk adım neydi?


Cem:
Bahsettiğim Musa örneği burada önemlidir. Özgürlüğün, mutluluğun kapılarını onun asasıyla çalmalı.

Aslında bu duruşunuzdan sonra Türkiye’deki politikaya bakışınızı oldukça merak ettim. Olup bitenler hakkında ne düşünüyorsunuz?


Cem:
Görünen o ki bu bahsettiğim üstünlüğe ermeden dünyanın herhangi bir yerindeki çürümüşlükler düzelmeyecek. Siz sormadan söyleyeyim, maddi gücü aşmadan bunu nasıl beklersiniz diyebilirsiniz. Ancak farklı bir şeyler oluyor. Teknoloji bu durumu değiştiren faktör. Artık sanatla ya da bilimle ilgilenmek eskisi gibi kıt kaynakları toparlamış elitlerin tekelinde değil. İnsanların sadece cesarete ihtiyacı var. Belki bu yanlış bir tespittir ancak eğer öyleyse yine Musa’ya dönerek şunu söylemeli; Buzağı’ya tapınılan zamana şahit olmuş herkes ölene dek halkını çölde gezdirdi, Musa. Ardından, yeni nesil nehri geçti ve kutsal topraklara girdi. Ben de buna nazire yaparak diyorum ki, bedensel gereklerini amaç edinmiş insanların sonuncusu ölene dek nehri geçip mutluluğa eremeyeceğiz. Bu mümkün müdür, bilmiyorum. Ancak en azından sayılarının az olduğu bir dünya hayal edebiliyorum. Güçlü irademiz, özgür zihnimizle çürümeden sonraki nesillere ilerlemekten başka güncel politikayla ilgili yapabileceğimiz hiçbir şey yok.

Zaman ayırıp sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ederiz.


Cem:
Ben teşekkür ederim. Çok zevkliydi. Devam ederiz,umarım. Daha konuşacak çok şey var.

OtoBan-D.

4 yorum:

  1. Gerçekten bir ahantar gibi olmuş :) Bunu bence yazılarının en başına 'Bu yazıyı anlamak için okuyunuz.' şeklinde link olarak vermelisin duvarları olan zihinler için... Bir de iki yazım hatası var sondan ikinci paragrafta 'Buzağa' değil 'Buzağı' ve 'mümkünmüdür' değil 'mümkün müdür' olmalı :)

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler, hemen düzeltiyorum.

    YanıtlaSil
  3. "kilden sarayların ötesinde,
    musa tur'a çıkınca
    kadınlarının ziynetlerini eritip
    yonttular tunç boynuzlu, billur gerdanlı
    altın boğa-tanrıyı
    cebrail'in çöldeki ayak izleri
    ve
    kızıl deve kanı ile
    yunup yıkandı
    samyelinde uğuldayan bedeni
    sayda şarabı
    ve arpa ekmeği
    sundular sonra
    onun kutsallığına
    atalarına..."

    YanıtlaSil
  4. Ne güzel bir karşılıktır bu..
    Teşekkürler.

    YanıtlaSil