Hasretten sıtmalı kemiklerim titrerken, paslı demirin akan gözlerinden süzüldüm. Ağlıyordu koca yığın, derin düdüklerle iç çekerek. Gözyaşları boşalıyordu gara bir bir.
Kızıl tüller giymiş güneş bekliyordu kapıda. Elinde efsunlu silahlar parıldıyor, her katrenin gözünde yansıyordu. Yelkovan kılıç biri diğeri akrep hançerdi.
Dedim; diner ateşi belki benim gözlerimde, kadranı parçalanır silahının, Anka'nın kanatlarındaki sözlerimle.
Gözlerimi sabah sonsuz beyaz bir vadide açtım. Bulutlar henüz tırmanıyordu gökyüzüne. Tuzlu dualar dudaklarımda, esrik bir ninni gibi kulaklarımdaydı.
Yalnız taze bir nefesti, şefkatli esen. İç çekişleriydi tanrının, rüzgar.
Tanrının kanatlarına sararmış, eski bir gardan bindim. Güneş yaralarıma kelimeler sardım, sonraki karşılaşmamıza yeni sözler hazırlarken.
Utku Cem - Ağustos 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder