26.10.10

Boğaz’ın Sırrı

İki omuz arasında bıçaklar, mavi bedenin boynunda gezinir. Beyaz köpüklerle yarılır teni, sesi içinizi ürpertir. Parça parça saçılır ruhu, uçuşan sefil martılara.

Sirenlerle kendinden geçerken şehir, günün gözü kanlı devrilir köşeye. Bulutlar öperken mavi bedenin yaralarını, bıçaklar koylara çekilir.

Gecenin yıldızlı gölünde süzülürken zaman, ayın gümüşüyle parıldar kuğunun boynu. Üç, beş bendir, sıralı adalar göğsünde. Dalgaların nefesiyle dalar uykuya beden, kıyıdaki iç çekişlerle.


Yatağını saran yosun kokusuyla uyanır, sabahlık giyinir sis kumaşından. Günün gözü beyaz gül tomurcuğu, kıyının alnında parıldar kristal ter damlaları. Garlarda yankılanır kaba esneyişi, ilk tren düdükleriyle.

Sert kuzey rüzgarı; parçalar sabahlığı, ruh üfler yeniden bıçaklara. Mavi boynunda kıpırdar heyecan. Nefesi, uzun dalgalarla kabarır. Son ilmeğini düğümler yaranın. Şair kelimeleriyle, iki yunus;

“Her gün bir yerden göçmek ne iyi.
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Ne kadar söz varsa düne ait, dünle beraber gitti cancağızım.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” (Mevlana)

Utku Cem – Ekim 2010

5 yorum:

  1. 15 numaralı koltuğa oturdum takipteyim :)
    bana da beklerim.

    YanıtlaSil
  2. Hiç düşünme, salına salına uç! :)

    YanıtlaSil
  3. Yağmur altında, Kuzey kıyılarında okunmalık bir yazı. Kalemine sağlık dostum. :)

    YanıtlaSil
  4. O değil de şimdi farkettim, ben izleyici değilmişim lan! :) 16'yı alırım hafız. Acımam!

    YanıtlaSil
  5. Teşekkürler Rıdvan! :))

    YanıtlaSil