26.10.10

Gardaki Hayalet

Zamanın buğuladığı gözlerinde yansıyordu güneş. Yağmur tanesi olup, ağaçlarla dans ettiği anın büyüsünü dağıttı, perona giren tren.

Trenden boşalan kalabalık, keskin sidik kokusuyla saçıldı, gara. Altına oturduğu çınar ağacının dökülen birkaç yaprağını ezdi, birileri. Gölgesiyle kalabalığı saran ağacın dalları titredi.


-“Ötelerde bir his bu! Bak işte, batan güneşe. Kızıllarla sürmelenmiş, baygın süzüşlerle içime akan bir göz, her gün. Bak işte, bu his!”

Kalabalığın uğultusuna karıştı kelimeleri. Yalnız ağaç onu anlamış olacak ki, hafif esen rüzgârda yaprakları paralandı. Birkaç serçe sekerek gökyüzünde, kelimeleri kaçırdı, başka nefeslere.

-“Bak işte, ben o güneş. Tepemizdeki şu çınar benim. Bir bütün oluyorum çoğu zaman onlarla. Ah! O notaların tınısı, tablodaki renklerin sınırsız dehası, ya da hissettiğim ne varsa, içimdekiyle bütün olan. İşte o his. Açlık ve yokluklarımı bırakıp hayatın telaşına, var olduğum anları anlamlandıran.”

Tıkıştırıp kalabalıkların kafasına, kelimeleleri yüklendi vagona. Ağlayan bebekler, aksıran, tıksıran insanlar arasında kaybolup gitti, bir parçası daha. Bir parçası daha toprak oldu, buruk dudaklarıyla döndü çınarın kovuğuna. Ta ki bir sonraki tren gelene kadar, tiktakların rüzgârına vurdu başını.

Utku Cem – Ekim 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder