18.3.17

Zulu; Bir Filmin Öyküsü



22 Ocak 1879'da Güney Afrika, Natal'daki uzak misyon mevzisinde, az çok 100'den fazla İngiliz askeri, 4000 Zulu savaşçısının art arda gelen hücum dalgalarını durdurdu.


Rorke's Drift (kwaJimu) Savaşı, öğle sonrasından ertesi sabah gün doğumuna kadar sürüp, 10 saatte son buldu. Savaşın sonunda, 15 asker öldü, 2 asker ölümcül biçimde yaralandı. Üssün etrafı 350 Zulu cesediyle kaplıydı.

Her iki taraf için de dikkate şayan bir cesaret ve azim öyküsüdür bu. Ancak savaş, tarihen Anglo-Zulu Muharebeleri içinde az tesirli, küçük bir olaydı. Tarih kitaplarının dipnotlarında kalabilir veya alay yemeklerinde bir anektod olarak anlatılabilirdi, eğer ki öyküyü dramatize eden ve hiç olmadığı kadar toplumsal hafızaya yerleştiren bir film haline gelmeseydi.

Olayın yıl dönümünün 85 yıl sonrasında ilk gösterimini yapan film Zulu, bu hafta 50. yılını dolduruyor. 1964'te piyasaya ilk sunumunda, iç pazardaki en büyük gişe hasılatlarından birine sahip olmuştu. Sonraki 12 yıl, televizyonda ilk kez görülünceye dek, sinema gösterimine devam edildi. Resmi tatillerde televizyonun değişmezi oldu ve İngiliz halkının sevgilisi olmaya devam etti. Fakat filmin çekim öyküsü, anlattığı hikaye kadar sıra dışı.

Film Yapımcıları

Zulu'ları canlandıran sanatçılardan hemen hemen hiç biri kurumsal figürler değil. Yazar John Prebble, İspanyol İçsavaşı'nda dövüşmek için gönüllü olmuş, sabık bir Komünist parti üyesi. Yardımcı yazarı, Cy Endfield, McCarthy cadı avı sırasında Komünist olarak yaftalandıktan sonra 1950'lerin başlarında Hollywood'dan kaçmış. Endfield'in yapım ortağı ve filmin esas yıldızı Stanley Baker ise İşçi Partisi'nin hayat boyu destekçisiydi.

Fakat Zulu filminin çekimi siyasi sebeplerle değildi. Anti-emperyalist hiciv olmadığı gibi, sömürge fetihlerinin kutlaması da değildi. Açıkça, esas sebebi ticari, fakat Baker öyküyü Galli memleketini onurlandırmak için bir şans olarak görmüş. Bu da özel askerlerin, güçlü Galli vurgusunu kesinlikle açıklıyor - savaşın etrafında yaratılan pek çok efsanevi Zulu unsurundan biri sadece.



Irk Ayrımı Gölgesinde Film Çekmek

Yapımcılar filmi Güney Afrika'da çekmiye karar verdiklerinde, siyasi görüşlerini kontrol altında tutmak zorunda kaldılar. Oyuncular ve personel izinlerini belirleyerek, özgürlük derecelerini atıyan katı ve yasalarla güçlendirilmiş yönergeler vardı. Bunlar, başka ırktan kimselerle cinsel münasebete giren 60 kadar İngiliz ziyaretçiye uygulanmıştı ve muhtemel hapis, sınır dışı edilme veya daha kötü sonuçlara neden olabilirdi.

Ana film seti, herhangi kasabaya uzak mesafedeki popüler turist noktası olan, Kraliyet Natal Ulusal Park'ı içindeki muhteşem Drakensber Dağları'ndaydı. Fakat bir kaç olay, baskıcı rejim gerçeklerini görmelerini sağladı. Sohbetimizde John Marcus, filmde yer alan profesyonel siyahi dublörlerden birini, yardımcı editör Jennifer Bates'in personel için sete inşa edilen bara davet ettiğini söyledi. Marcus'un anlattığına göre, kanunen beyazlarla sosyalleşmek yasak olduğundan, bardan içeriye girememiş.

Michael Caine'in otobiyografisinde anlattığı bir öyküde, siyahi işçilerden biri Afrikalı ustabaşı tarafından yüzüne yumruk atılarak azarlanmış. Baker ustabaşını anında kovmuş ve bu davranışlara müsamaha gösterilmeyeceğini söylemiş. Caine, Irk Ayrımı yasası yürürlükte olduğu sürece Güney Afrika'da bir daha film çekmiyceğine yemin etmiş ve sözünü de tutmuş.



Michael Caine'in Katılımı

Düşük bütçeli filme göz kulak olan kişi yapım sorumlusu Colin Lesslie'ydi. Embassy Pictures'ın Londra'daki müdürüne "Söylemekten memnuniyet duyuyorum ki, bence küçük rolden büyük bir iş çıkardı, "Bromhead" olarak Michael Caine gerçekten de çok iyi. Rol için oyuncu olarak seçildiğinde göremedim ancak düşünüyorum (ve umuyorum) ki yanılmışım." Genel tepki bu olsa gerek.

Hiç tanınmıyor değildi, 30 yaşındaki Caine halihazırda televizyonda ünleniyordu fakat Cockney'in işçi sınıfı rollerinde belirli bir tip oyuncu olarak. İlk büyük filminde soylu bir subay olarak rol vermek, görece riskli bir girişimdi ancak buna değdi.

Yine de, Caine bazen eleştirmenlerin ona zor zamanlar yaşattığını iddia etti, aslında neredeyse her basın görüşü lehte atıf yapıyordu. Zulu ona, pek çok film kontratı yapma ve hemen sonraki The Ipcress File'da (1965) Harry Palmer olarak yıldızını parlatmaya fırsat tanıdı.

Binlercesi Mi?



Askerler, gerçek askerler tarafından canlandırılırken - seksen ulusal asker Güney Afrika Milli Savunma Gücü'nden ödünç alındı - yani Zulu'ların çoğu gerçekten Zulu'lardı. İlaveten 240'a yakın Zulu, 100 mil uzaktaki kabile evlerinden otobüslerle taşınarak, savaş sahnelerinde kullanıldı. 1000 civarında kabile üyesi Zululand'deki ikici bir birimde filme alındı ancak pek çok sahne montajda kesildi.

Uzak taşra hayatı içinde, yalnızca bir kaç Zulu sinemaya gitmişti ve Natal'a televizyon gelmemişti. Takım bir projektör ve perde uyduruverdi ve Zulu'ların gördüğü ilk film bir Western'dü. Ondan sonra, "savaşçılar" onlardan ne yapmaları istendiği hakkında daha iyi fikir sahibi oldular. Eğitim ve provalarından dublaj aranjörleri John Sullivan ve Joe Powell sorumluydu. Şimdi 91 yaşında olan Powell, "İlk başta Zulu'lar onları tiye aldığımız gibi bir şüpheyle yaklaştılar, bir kaç gün sonra, öyle olmadığının farkına vardılar ve işe dahil oldular. Sonra onları tutamadık." diyor.

Zulu'lara koyun veya kol saati hediyeleriyle ödeme yapıldığı hikayelerinin tersine, ücretlerini Rand'la aldılar. Ana topluluklar günde dokuz şiline eş değer ödeme aldı, ilaveten katılanlar sekiz şilin ve kadın dansçılar nispeten daha az. Yardımcı yapımcı Basil Keys'in dediğine göre:"Zulu ulusunda kadınların eşit ücret hakkı yok."

Buthelezi'nin Övüncü

Açılış sahnesi, toplu bir Zulu düğününde, esas dansçıları oynamak için Johannesburg'tan gelen gece kulübü dansçılarını ve 600 ilave arka plan oyuncusunu içeren tasvirle başlar. Filmin çekim aralarında, Tannoy'lardan çalınan modern pop şarkılarıyla dans ediyorlardı ve yönetmen Cy Endfield'la takım üyeleri onlara katılıyordu.

Küçük ama anahtar rol olan Kral Cetşwayo rolü, doğrudan varisi olan günümüzdeki Prens Mangosuthu Buthelezi'ye verildi. Düğün dansı, kabile tarihçisi, Buthelezi'nin annesi tarafından tasarlandı ve daha sonra Güney Afrika'nın ilk siyahi film yönetmeni olan dublör Simon Sabela tarafından destek gördü. Geçtiğimiz yıl, Temmuz'da Sabela adına verilen ödülü, Buthelezi "sadece sinema tarihinde değil, Zulu ulusu için de bir kilometre taşı olan bu destansı yapıma" adamıştır.

Tarih Ve Politika



Her film gibi, Zulu'da dönemine aittir ve o zamanki ruh halini yansıtır. Muhafazakar görüş, heveskar bir hamaset, bayrak dalgalandıran bir vatanperverlik ve İngiliz İmparatorluğu'nun gururlu günlerini görebilir onda. Aslında 1964'de, halihazırda güneş imparatorluk üzerinden batmıştı ve şüphesiz Zulu bunun bir nostaljisiydi. Bazen bu, neden çok sevildiğini açıklıyor.

Ancak tekrar bakın. Bilinen sömürgecilik, filmde ölüm döşeğindedir. Metin, askerlerin bulunmak istemediği ve ait olmadıkları bir yerde oldukları hissiyle doludur. Yerli halk organize olamayan barbarlar değil, disiplinli ordudurlar. Ve Caine tarafından canlandırılan genç teğmen, daha önce düşmanını "köpekler" ve kendi safında askere alınanları "korkak siyahiler" olarak azlederken, şimdi "kasap ağılında" sebep olduklarından utanç duyduğunu ilan ediyordur.

Modern ırki farkındalığa göre şüphesiz Zulu "demodedir." Eğer film bugün çekilseydi, internet söylentilerinin sürekli önerdiği gibi, kesinlikle farklı biçimde yapılırdı. Ancak özgünleştirilmiş siyahi karakterlerin yokluğu, filmi ırkçı yapmaz. İngiliz bakış açısıyla anlatıldığı halde, görüş kibirli bir küçümseme ve çıplak korkudan, saygı ve hatta takdire doğru değişmektedir. Ayrılan Zulu ordusunun garnizonda sağ kalanlara gönderdiği ünlü (ve tamamen kurgusal) selam, onların -ve bizim - huşulu ve harika bakışlarıyla geri döndürülmüştür.


Yazar: Sheldon Hall - 19 Ocak 2014 - Independent

Çeviren: Utku Cem - 18 Mart 2017








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder