2.12.09

Hareketsiz Sorular

Geçtiğimiz hafta ilk vize sınavlarına girdik. Lisedeki coğrafya öğretmenimin sınavları haricinde, aklımın çalıştığını hissettiğim sınavlarla üniversitede de karşılaşamadım. Bu sınavların basit olduğu ya da benim çok başarılı olduğum anlamına gelmiyor. Ne sorulması gerektiği ya da sınavların amaçları, yöntemleri konusu dışında kalarak, daha geniş bir çerçeveyi alalım. Biz gençlerin kara tablosuna bir çerçeve.


Sınavlar ve eğitim sistemi hakkında mutsuzluk ve karamsarlıkla gezinirken, mesele her adımda daha da zorlaştı. Her adımda daha fazla acı verir oldu. “Ulusal” ekranda “düşünceli” insanların “meleklerin cinsiyetini” tartıştıklarını, ardından yabancı kanallarda Ay’ın canlı yayında vuruluşunu seyretmek kederli omuzlarımın biraz daha çökmesine neden oldu. Bundan kurtulmak için ne yapacağız?

Çamur içindeki yolundan, alış-verişteki haksız kazançlardan, bozuk vergilendirmeden ve sınırsız pek çok derdinden şikayette bulunmayan, hakkında ısrar etmeyen insanların arasına karışmak sizi bu kederden alıkoyar sanarsanız yanılırsınız. Oysa hepsi geçmiş zamanların başarılarıyla, ya da saf bir farkında olmayışla gayet mutludurlar. Bu soru-n-ları unutunuz, sınava da çıkabilecek satırları içinizden on beş yirmi kere tekrar ediniz ki kederiniz biraz dağılsın. Yeterli değil mi? O halde çeşme vanalarının altın olduğu ihtişamlı çağları hayal edin. Ama olmaz, izlediğiniz bir filmden kullandığınız bardağa ya da yazdığınız kaleme hatta evinizdeki aletlerin işleyişi veya aldığınız diğer hizmetler sizi olduğunuz yerde yakalar. Size saklı gerçekleri ve gizli, kirli elleri hatırlatır. Ve dünyanın pisliğinden İlahi kudrete sığınırsınız. Her sayfasını çevirdiğinizde içinize biraz olsun huzur veren, umut ve aydınlık bırakan kutsala dalar gidersiniz.

Düşünceler durmaz. İnancınızın sarsılmaz temeline dayanıp, “yoldan çıkma” korkusu olmadan özgür ve cüretli olup çelişkileri anlamaya çalışırsınız.

Kafamdaki bu soru-n-larla açılırken ufka. Semayı kara bir bulut gibi kaplayan haber geldi. Ömer Lütfü Mete vefat etmişti. Ölüm haberiyle kitabına yöneldim. Şevk ve aşkı kaybetmiş müslümanlığı tarifi, aklımdaki sorulara ve bugünlerde yaşadıklarıma cevap kapısını açtı. “Allah’sız Müslümanlık” kitabı kara bulutları aralayıp yelkenime güçlü bir rüzgar kattı.

“Açıkçası ‘kendi dinimizi en üstün, galip tarafınınkinin de bozuk’ olduğu yolundaki kesin ve keskin yargımız, mukayese edilerek algılanmış bir bilgi değil, kuru bir ezberdir. Bunun için de gerçek olduğu halde bize yeterince gerçek gibi gelmez. Hepimiz ‘büyüklerimiz öyle diyorsa öyledir’ diyerek dinimizin mutlak üstünlüğüne sarılıyoruz ama kaçta kaçımız o üstünlük bilgisine namuslu, helal bir çabayla ulaşmış ve öylece yaşamayı başarabilmişizdir?”

Soru sormaktan aciz, atalarının doğrularını tekrarlayıp avunan, geri kalmış zamandaki müslümanlığı inceleyişiyle günü anlamamı sağladı, bu kitap. Peki, şimdi soruyorum;

Öğreten ve sorabilen, namuslu ve helal çabayla yaşayan insanların zamanından kalanlarla kendini avutan gençler mi olacağız? Toplumumuz böyle devam mı edecek?

Sınavlarda önüne konulan kağıda “milattan öncesinde yazılmış” ezberleri yazarak mı sınıfımızı geçeceğiz?

Bir gün akademide hoca olduğumuzda soru soramayan, sorduramayan ya da daha sıradan bir yaşamda; şikayet edemeyen, haklarını isteyemeyen insanlar mı olacağız?

Yoksa çocuklarımıza avuntulardan fazlasını bırakabilmek için, yabancının başarıları karşısında ezilmemesi için hayatın kuralları ve inançlarımızı kavrama yeteneğimiz üzerine çalışmayacak mıyız?

Yine aynı kitapta bir paragraf şöyle;

“İslam en son ve en mükemmel dindir; Müslümanların gerilemiş olmaları ise bu dini hakkıyla anlama, hissetme, yaşama yeteneğini yitirmelerindendir.”
Utku Cem



Bir Söz
“Düşen bir çığda hiç bir kar tanesi kendisini olup bitenden sorumlu tutmaz.”
Oscar Wilde


Bir Şiir

Taze bir nurla geldin, sabah!
Ak başlı dalgalardı kanatların
Kuru bir buse bıraktı, o rüzgar!
Bakir, nemli yanağında kumsalın

Kızıl bir anda durdun, zaman!
Al ipekten tüldü kolların
Kor bir aydınlık bıraktı, o an!
Karanlık, saf kucağına hayatın
Utku Cem

Bir Düşünür

“Akıl durunca düşünce durur, düşünce durunca hareket durur, hareketsizlik çürümenin eşiğidir.”
Gazali

Sakarya Gazetesi 10.12.2009

1 yorum: