Yeryüzünün kenar mahallesinden çıkıp gelir. Yıkılış halinin
devamı için çeşitli adlara bürünür, taşıdığı ben tarafından doğarken
boğazlanıverir. Alfabenin son harfi kesinliğiyle.
Ben hali yalnız bir eğilimdir. Varlığı oyalanma ve yavan
zevklerden ibarettir. Dolmaz bir boşluk hissiyle açılır denizlere. En kuytu
fetişlerle yutar, tuzlu suları.
Ağırlıksız, derinliksiz bir dal parçasıdır yüzer. Taşlaşmış
zihni kıyıdadır. Yosun saçlarını tarar denizin ritmi, her sabah yosma edasıyle.
Süzülüp giden kovaladığı deneyimlerden kalan, yalnız bir
ürpertidir. Zamanın titreşimleri, tortular bırakır bedenini sarmalarken.
Bir hakikat yahut ürperti yansır gözlerinden. Okuma-yazması
yoktur. Hiçlerin altında inliyen bir çift göz, boşalmayı bekler tüketim aşkıyla.
Hakikat bir yelkenli gibi ufkundan süzülür. Bilir ki
hakikatin resmidir, baki kalan. Palet ve fırça elindeyse dilediğini resmeder.
Eğilir bükülür hakikat, tuvali saydığı her bir Teknede.
Bir afiş-ruhu hüküm sürer, herbir duvara asar. İlanen
duyuru. Geceliğin orospu topuklaryla çiğnenir ve yansır yüzü, kimbilir hangi
araba penceresinde.
Bir önceki gün attığı çığlıklar, övünçten burukluğa dönüşür.
Müzik durmuş, şevk sönmüş, yeteneği körelmiştir. Özgün ben-i, kalmaz ve gün be
gün kurur. Nihayet vardığı sahte bir burjuva maskıdır.
Saygınlığı düşlerine sunmaz, dürtüleri ölümsüzdür. Hırs ve
şehvetiyle ancak uyanıklığını sürdürür. Aksiyse sonsuz ve manasız bir bulantı
denizi.
“Al sazını sen sevdiceğim şen hevesinle
Çal söyle benim şarkımı sevdalı sesinle..”
Gölgede kalır kelimeler, şehirden dökülür eski bir müzik.
Sıkılganlık çukuruna düşer, her bir penisle daha da derine. Dilinde kelimeler
sıvılaştıkça, özürlü gebelikler cümle cümle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder