Uğultu ve leş kokuları yayan şehirlere yığılmış milyonlar
halinde. Siteler, parklar, binalar.. Her bir hane her bir ünite kendi çürümüşlüğünün
kaosunu döndürmekte. Uyandırmaksızın dişli dönüyor ve bu dev çöplükleri kati
sessizlikte öğütüyor.
Yeryüzüne yayılmış, kutular içinde hayatlar birbiri içine
kapanıyor. Kesin döngü, kaçınılmaza ilerliyor ve uyuşuk zihinlerin içindeki
karanlığı yeniden hortlatıyor.
Ah! Kader, çember. Çark bir kez daha tarihe geri dönüyor. Karmaşa
başımızda, uçurum ayaklarımızın dibinde uzanıyor. Zeka, dahilerin eserleri toz
halinde nihayetine dönüşüyor ve şaşalı bir gölge göğü sarıyor.
--Başladığımız andan itibaren mahkum olunan, hızıyla kendine
sürüklüyor. Gerçekliğinden, kendimizden kaçarken eserlerimizde tanrıları
yansıtıyor, yaşamımızı bir kaçış sanatı haline dönüştürüyoruz.
Hatalarımız ve yaratımlarımız birikiyor ve doymak bilmiyor
ödünlerimize. Nihayetinde kaçındığımızın göğsündeki sunağa başımızı uzatıyoruz.
Ortaklığa, anlaşmazlığa yol olan iletişim, kelimeler yoz,
boş ve çirkin halde bize ihanet halinde. Şiirimiz ahenksiz ve ölü, düz yazımız
karmaşık bulmacalar.. Hokkabazlar sahnede, eskiyi restore etme çabasında.
Yenilenmek için inşa ettiğimiz her bir yapı, tuğla tuğla
labirente hapsediyor benliği. Nihayetinde ikamesi kolay ve ucuz yığınların
harcından dev bir termit yuvası halini alıyor şehirler.
Gerçek düşmanımız umuttan, aydınlıktan bahseden sahte peygamberlerin
mucizelerine sarılıyor ve yadsıdığımızın akıntısında sürükleniyoruz--
Gökler vardı bir zamanlar ve yeryüzü vardı. Ve insan onları
yeniden birleştirdi. Tüm sütunlarını kemirdi göğün, tüm sularını tüketti yerin.
Geriye bir çift göz kaldıysa, kurban oluşuna şahitlik içindir. Ki o da esen
yel, hiç.
Eline sağlık Utku
YanıtlaSil