14.5.18

Dil Olmadan Karmaşık Düşünceler Olur Mu?



Eğer şuan ne söylediğimi duyup anlayabiliyorsanız, muhtemelen İngilizce biliyorsunuz. Aynı şekilde, İngilizce düşünüyorsunuz değil mi? Örneğin kendinize “Bu adam ne zaman esas konuya gelecek?” diyor olabilirsiniz. Ancak tüm bu kelimeleri İngilizceden çıkartsaydım, yine de aynı şeyi düşünebilir miydiniz? Nihayetinde muhtemelen kendi kendinize düşünürken her zaman dilin içinde kalıyorsunuz. Eğer daha az kelime bilseydiniz, daha mı az düşünebilirdiniz? Daha önemlisi, karmaşık düşünceler üretebilir miydiniz?

1984

George Orwell bu konuyu klasik romanı 1984’de keşfediyor: Başkahraman Winston Smith, Londra şehrinin Havaşeridi Bir bölgesindeki Okyanusya süper devletinde yaşamaktadır. Devlet, Büyük Birader diye bilinen tasvir tarafından yönetilen totaliter partice idare edilmektedir. Parti bütün devlet ve vatandaşların üzerinde tam ve mutlak hakimiyeti gözetmektedir. Tipik totaliter rejim yöntemlerini kullanmaktadırlar. Fakat ben özellikle bir metot üzerine odaklanmak istiyorum.


Yenisöylem

Parti, Yenisöylem denen Eskisöylem’in yerini alan yeni bir dil icat etmiştir. Eskisöylem, şuan konuştuğumuz İngilizcedir. Yenisöylem, daha az sayıdaki kelime haznesiyle büyük oranda yeniden düzenlenmiş İngilizcenin türevidir. Birkaç on yılın ardından Parti, ideolojik hedefine hizmet etmeyen her kelimenin atılacağını ummaktadır.

Parti’nin düşüncesine göre, vatandaşların kullandığı dili kısıtlayarak düşünme kabiliyetleri de sınırlanabilir. Daha da önemlisi Parti’nin ideolojisine aykırı düşüncelere sahip kimselerin düşünceleri sınırlanabilir: politik veya entelektüel özgürlük kavramları namevcut hale gelebilirdi böylece.

Sapir-Whorf Hipotezi
Edward Sapir

Dilsel belirlemeciliğe göre cevap evet olabilir. Dilsel belirlemecilik, Sapir-Whorf hipotezi denen daha büyük başka bir teorinin yarısıdır. Diğer yarısıysa dilsel etkiselliktir.

Edward Sapir şöyle yazmıştır:

“Farklı toplumların yaşadığı dünya, yalnızca farklı etiketler iliştirilmiş benzer dünyalar değil müstakil dünyalardır.”

Sapir, dilin düşüncemizde etkili olduğuna inanıyordu.

Benjamin Lee Whorf

Benjamin Lee Whorf – Sapir’in öğencisi – bu hattı daha ileri götürdü. Hopi dili üzerindeki çalışmalarına dayanarak, zamanı karşılayan bir kelimeleri olmadığını iddia etti. Bu keşif, Hopi konuşanların zamanı farklı deneyimlediklerini düşünmesi için Whorf’a olanak sağladı.

B. L. Whorf
“Bu Hopi bakışıyla, zaman kaybolup gider ve uzay bozulmuştur yani öngördüğümüz kurumlar veya klasik Newtonyen mekaniklerin türdeş ve anlık ebedi uzayı artık mevcut değildir. Aynı zamanda, yeni kavramlar ve soyutlamalar resme dâhil olurken benzer zaman ve uzaya ait olmayan evren tarifi görevi devralır.”

İngilizcede, bir eylemin gerçekleştiği anı açıklayan zaman kiplerini içeren fiillerimiz vardır. Örneğin kar yağdı dersem, bunun geçmişe bir atıf olduğunu bilirsiniz. Kar yağıyor dersem, bu şimdiyi işaret eder. İngilizcede zamanı böleriz ve onu geçmiş, gelecek, şimdi, dakika, saat, gün, haftalara ayırırız ve onu bu şekilde yaşarız.

Hopi’ler onu parçalara ayıracak kelimelerden yoksunlar diye zamanı esasen farklı bir yolla mı deneyimliyorlar? Hayır. Ortaya çıktı ki, Hopi dili zamanı karşılayan başka yöntemlere sahip. Yani, zamanı bizim algıladığımızdan farklı algılamıyorlar. Ancak henüz teori ölmüş değil.


Dani Halkı

Renk Testi

Yeni Gineli Dani halkı rengi tarif eden sadece iki kelimeye sahip: mili ve mola. Mili soğuk veya koyu renkleri betimler ve mola da sıcak ve açık renkleri. Eğer dilsel belirlemecilik doğruysa, Dani halkının bizim yaptığımız gibi renkleri detaylıca ayıramamaları gerekir. Yani, sadece koyu veya açık diyebilmeleri gerekiyor değil mi? Araştırmaların gösterdiğine göre, Dani halkı farklı renkleri gayet iyi ayırt edebiliyorlar fakat onları tarif edebilicekleri kelimeleri yok sadece. Peki eğer renkleri ayırt edebiliyorlarsa, neden onları karşılayacak kelimeleri yok?

Kültür, Dil ve Düşünce

Öyle gözüküyor ki dil, düşünce ve kültür arasında birbirleriyle bağlı ve karmaşık ilişkiler mevcut. Çıkmazı daha açık hale getirmemize yardım edecek bir düşünce deneyi yapalım. İki varsayımsal kültür düşünün: Kültür A ve Kültür B. Kültür A, bayrakları yeşilin çeşitli tonlarından müteşekkildir ve ormanda yaşıyordurlar. Kültür B, bayrakları mavinin çeşitli tonlarından yapılı ve okyanus kıyısında yaşıyordurlar. Şimdi, her iki kültüre de daha açık yeşil ve daha koyu yeşil gösterdiğimizi düşünelim.


Kültür A’nın iki renk arasındaki farkı ayırmakta daha iyi olmaları muhtemeldir çünkü bunu ayırt etmeye değer verirler. Bir ormanda yaşadıklarından, pek çok yeşil görürler ve daha koyu, daha açık tonların farklılığını belirlemek dillerinde vardır. Bu belirleme bir diğeriyle iletişim kuramaya ihtiyaçlarındandır.

Diğer yandan, Kültür B’ye ne renk gördükleri sorulduğunda, sadece bir kelimeyle cevap verebilirler: yeşil. Bu ayırt edişi önemsemezler çünkü ihtiyaçları yoktur.

Farklı dillerde gördüğümüz şeylere dair kelime eksikliklerinin kapsamı daha çok kültürlerinin yansımasıdır; dünyayı farklı görmeleri gerekmez fakat farklı şeylere önem verirler. Peki, bütün bunların 1984’ün içeriğiyle ne ilgisi var? Yenisöylem düşünceleri kısıtlamada etkili olabilir miydi?

Düşünme Dili

Dil, düşünce ve kültür arasındaki karmaşık ilişki tamamıyla anlaşılamamıştır; biliminsanları hala bunu çözmek için çalışmaktalar. Ancak Yenisöylem dili, dilsel belirlemeciliğin bir yansıması ve Sapir-Whorf hipotezinin güçlü bir biçimi. Gördüğümüz üzere, bu teori olasılıksız. Bir dilin sadece zaman veya renkleri karşılayan kelimelerden yoksunluğu, onu konuşanların bu fenomenleri yaşayamadıkları veya onlar için yeni bir kelime yaratamayacakları anlamına gelmez.

Psikolog, dil bilimci ve yazar Steven Pinker The Language Instinct kitabında ilginç bir yaklaşımı ileri sürüyor: bütün insanların doğuştan düşünme veya akıl diline sahip olduklarına inanıyor.

Bu teoriye göre, siz veya ben İngilizce düşünmüyoruz. Düşüncenin diliyle düşünüyoruz ve şahsi dillerimize tercüme ediyoruz ve böylece diğerleriyle iletişim kurabiliyoruz.


Eğer totaliter bir hükümet gücü elde eder ve özgürlük, demokrasi gibi kelimeleri biçmeye başlarsa, bu kavramları düşünme kabiliyetimizi yitirir miyiz yani? Pek olası gözükmüyor. Siz ya da ben yine de baskıyı hissedebilirdik, baskıyı düşünce dilimizde düşünüyor olurduk. Her ikimizin de hissettiği ve düşündüğü bu soyut düşünceyi iletebilirdik. Önce düşünce gelir, sonra dil.

Dillere bu açıdan baktığınızda, hepsinin güzel bir yanı var. Bu algıyla, bir dile bakabilir ve insanların yaratmayı seçtikleri kelimelerin üzerine kurulu kültürlerindeki değer ve düşüncelerinin yansımasını görebiliriz.

Kaynak: https://www.freedominthought.com/archive/can-you-think-complex-thoughts-without-language-1984-george-orwell
Tercüme: Utku Cem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder